Allah(c.c) kainattaki canlı-cansız her şeyi (namütenahi) sınırsız ilmi ile yaratıyor, kuşatıyor ve belirliyor. Yarattığı canlılar içinde insana da irade gibi, kendisini eşref-i mahlukat sırrına mazhar kılacak refleksleri onun bünyesine yerleştiriyor.

            Kul olabilmenin, güzel ve kamil ahlakın şiferlerini, kodlarını, numunelerini gösteriyor. Bu şifreleri ve kodları çözme, idrak etme görevini ve bu istikamette kamil ahlakın tesis edilmesi konusunda insanı muhayyer(serbest) bırakıyor, tercih senin diyor.

            Kimi sadece hayatı mide ile tuvalet arasında mekik dokumak zannediyor, kimi sevda, kimi felsefe, kimi çalıp eğlenip, gününü gün etme, kimi de ahirettende nasibi almalıyım düşüncesi ile yaşam tarzını belirliyor.

            Kendisini her daim sorgulayıp, ahlak-ı hasenenin neresindeyim, Rabbimin nezdinde benim yerim nedir, bu yoldaki çabam ve gayretim hem kendim hem de insanlık adına ne gibi hayırlara vesile olmaktadır deyip kendisi ile, nefsi ile yaka paça olanlar, zirvelere doğru emin adımlarla ilerliyor.

            Öyle ya hiçbir şey kararında kalmıyor, bizim gibi arzuları, hırsları, tutkuları olan insanlar üç beş km.ötede koca bir şehir olan mezaristan’da yatıyor.

            Dünya sistem mühendislerinin, mimarların kafa kafaya verip yoğun çalışmaları sayesinde hızla küçülüyor. Yollar genişliyor, havaalanları, hızlı trenler, asma köprüler, denizin altından geçen yollar, delinen dağlar vesaire vesaire…

            Baş döndürücü bu gelişmeler bir anlamda kültürlerin kabuğunu da çatlatıyor, bütün kültürlerin birbirlerini tanımasına imkan doğuyor, kültürler birbirlerini tanırken aynı zamanda birbirlerinin kültürleri hakkında malumat sahibi de oluyor insan.

            Bunlara kötü demek mümkün mü?

            Hayır.

            Ancak şu bir gerçek ki, insanlar maddi olarak birbirine yaklaştıkça, savaşlar çoğalıyor, zulüm,işkence ve baskılar artıyor, uluslar arası ve insani ilişkiler, teknolojinin baş döndürücü gelişmeleri sayesinde adeta kendisine eziyete dönüşüyor.

            İnsani işkiler adeta buz kesiyor… Bu kadar güvensiz. Menfaatin olmadığı yerde muhabbet, dostluk, Allah için sevme, Allah için görme, görüşme, hal hatır sorup, emri bil ma’ruf nehyi anil münker davetine icabet etme abesle iştigal anlamına geliyor.

            Aynı mahalleyi, aynı apartmanı, hatta aynı çatının altında yaşayan insanlar arasındaki koıpukluk maddenin manayı esir almasından başka neyle izah edilebilir ki?

            Aslında huzur ve sükun iklimin adresi olan gönül köprüsü, küçülen dünyada çok büyük önem arzediyor. Bunun içindir ki aileden, okula, okuldan iş hayatına kadar fert fert herkese büyük görevler düşüyor.

            İnsanlığı aynı tornadan çıkmış gibi aynı fikir ve düşünce yelpazesinde düşünce dünyamızda kategorize etmeden insanlığı temsil etme vazifesini kendimize baş ve yüce hedef olarak seçmiş olmamız dostlarımızın çokluğu, düşmanlarımızın da azlığı anlamına gelecektir.

            Fani olan, menfaate dayanan tüm süfli yaklaşım tarzları basit insanları kalıptan kalıba sokar. Böyle bir vahametin toplumda yaygın olması hem insanlığımızı, hem neslimizi hem istikbalimizi hem de uhrevi hayatımızı çöküntüye sürükler.

            Kamil insan olma yolunda azim ve gayretini elinden bırakmayan ve onun bir hazine olduğunun fevkinde olan insanlar insanlık kalıbından başka şeylere ne sığarlar ne de girebilirler.

            İnsan maddi dünyası itibari ile devasa zenginliklere sahip, ancak insani değerlerinden uzak ise, Everest tepesi kadar yükseldiğini zannetse de Lut gölü kadar çukurlaştığının farkına varamaz. Üstelik insanın saygı duyduğu değerlere karşı da saygısı olmadığından katmerli bir günahın da ortağı olmuş olur.

            İnsani değerlere sahip olabilmenin yolu yine insanın ilk önce kendisini tanımasından ve bilmesinden geçer.

            Hayatın hakikatlerinin egoizme hiç töleransı yoktur.

            Nebe Suresi (40)Ayetin , ah keşke toprak olsaydım cümlesi insanın pişmanlığının da bir ifadesi olacaktır ki, o gün o söze işte hiç itibar edilmeyecektir.