Hayatın hep maddi boyutu üzerine hesaplar yapıp, onu kurtarmaya çalışıyoruz. Acaba dünyalık projelerimiz başarıya ulaştığında kurtula bilecek miyiz. Yoksa maneviyatla desteklenmeyen bu kuru yolculuk, şeytanlara bir çok kapımı açacak, kanaatimizi yok edip, elimizdekileri yetersiz gösterip, huyumuz ahlakımız, çevremizde dahil her şeyimizi değiştirmeye mi götürecek. Sarayımızın tahtına oturup bizi oradan mı yönetecek. Neden hayatımızın manevi iklimine yatırımlar yapıp, projeler hazırlamayız. Yoksa bu alanda tam ve yeterli miyiz. İç alemimizde rüzgarın önünde savrulan yapraklar gibi olduktan sonra, maddi projelerimiz tutar mı. Ayakta kalabilir miyiz, köklerimizle buluşup,sağlam bir kulpa yapışmadan, derinleşmeden, manevi sarayımızı idare eden bir sultan olmadan, maddi sarayımızda mutluluğu ve gelişmeyi sürekli kıla bilir miyiz. Geleceğimiz için maddi projelerimiz olmalı. Dünya standardını yakalamalıyız,ama bu yolda savrulmadan, şeytanın oyuncağı olmadan yürümeliyiz, yolumuzun çok tehlikeli, uçurumları manevi bariyerler ile muhafaza altına alınmazsa, şeytanın yolumuza diktiği cazibeli işaret levhalarını ayırt edemeyiz. Neticede çıkmaz sokaklar, felaketler sonumuz olur. Projelerimiz insanı ve neticesinde toplumu yaşatmak ve yükseltmek için olmalı, ama yükseliş nereye, var olmaya mı, yok olmaya mı. Yükselişimiz ayak altından onurumuzu kurtarıp iyiler arasına katmalı bizleri, ama dünyanın ve dünyalıkların iyi dediğine değil, Allahın iyi dediğine, iyiler arasına katmalı. Evet zamanı parselleyip, onu yıllara, aylara, günlere ve saatlere bölerek içini doldurmalıyız, kapsamı ömrümüz olmalı, günlerini tükettiğimiz hayatımıza en güzel projemizi yapmalıyız ki, onaydan geçsin, ötelerde kabul görsün, bize daha bu dünyada insanlığın, ihsan olmanın onurunu yaşatsın. Neslimiz; her yolu mubah gören, Çalan, çırpan değil, kendisine her türlü makam, mevki, para, mal, mülk emanet edilen, aranan, güvenilen,sevilen ve hasretle beklenen nesil olsun.. Aldığımız,verdiğimiz nefesin hepsi hesaplanmalı, hepsi üzerine plan yapılmalı. Gecemiz, gündüzümüz boş bırakılmamalı. Eğer hayatımız Allah için şekillenmezse, insanımız adanmış olarak yetiştirilmezse, toplum nasıl ayakta dura bilir ki. Hayat ve çevre nasıl ve ne ile kurtulur. Zemin bataklık olursa orada hangi mühendislik hesap yapabilir. Binanın çelikten olması kendini kurtara bilir mi. Önceliklerimiz, projelerimiz, insanımızı manevi iklimde yoğurmalı, onu adam gibi adam edip, sonra toplumun sorumluluğunu yüklemeli, yoksa sadece maddi yükseliş bizi şeytanın ve şeytanca plan yapanların desiselerinden kurtaramaz. Geç kalmadan hesaplarımızı ona göre yapmalıyız. Belki altın nesil olamaz ama, neden çıta yüksek olmasın. Ağrımızı, acımızı dindirecek toplumsal yaralarımıza merhem olacak, dünya ya ümit olacak adanmış bir nesil. Sahi böyle bir hedef olur mu? Neden olmasın….