ARANAN KAN BULUNDU

Nasıl ulaşacağız sana?

Nasıl elde edeceğiz seni?

Makamda mı, şöhrette mi, parada mı, malda mülkte mi, aşkta mı, müzikte eğlencede mi, konforda mı, alkışta, övgüde mi, evlatta mı, nerede, nasıl bulacağız?

Yoksa yanlış yerde mi arıyoruz seni?

Sen bize yakınsında, biz mi sana uzağız? Yoksa senden mi kaçıyoruz?

Sanki bir şeyler söyler gibisin. Ruhumuzu zaman makinesi gibi kullanmamı mızı mı istiyorsun?

Nuh’un gemisine mi davet ediyorsun, dev hırçın dalgalara meydan okuyarak selamete doğru yol alan geminin dümeninde ki sen misin?

Yoksa, Babil’de İbrahim’in mancılıklarla ateşe atılacağı sırada zalimlerin suratına haykırdığı “Hasbünallahü venığmel vekiyl” misin?

Oradan da istersen Kenan İline uzan, orada Yusuf’u bulursun, Yusuf’la kuyuya gir. Yalnız kuyuya aldanma kuyu ne ki? Ben Yusuf’un derinliklerindeyim mi diyorsun?

Yoksa Yusuf’un çilesini çektiği zindanda mısın?

Sabırlı ol devam et der gibisin.

Şimdi de Nil’in akıntıları arasında sallanan Musa’nın beşiğine ve beşiği suya bırakan annenin sinesinde yanan ateşte mi seni arayayım?

Ya da, Meryem’in kalbine taht kurduğunda, hayatın sustuğu İsa’nın konuştuğu yerde misin?

Hira’da dostuna; kaygılanma Allah bizimle beraberdir derken, Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye’de daha nice mekânlarda ki de sensin değil mi?

Elhasıl anladım…

Aranan saf bir yürek, derin bir gönül, errizgu alellah(Rızkı veren Allah’tır) diyen bir dil, izzetini ve şerefini dünyaya değişmeyen bir karakter, hablül metin olan Allah’ın ipine sıkı sıkıya sarılan, ilahi ikramların farkında olan dupduru bir vicdansın sen.

Teşbihte hata olmaz derler ;

Hani bir zamanlar kurdun biri açlıktan perişan ve sefil duruma düşmüş, kemikleri sayılır hale gelmiş. Bu halde yürürken besili bir köpekle karşılaşmış. Bir kendi haline, bir de köpeğin haline bakmış içinin yağı erimiş…

Gıpta ve hayretle: Yahu köpek kardeş bu ne haldir? Biz açlıktan ölüyoruz, maşallah sen ne kadarda besilisin. Hayalimde bile göremediğim eti kemiği sen böyle nereden buluyorsun diye sormuş.

  1. kurdun bu haline hayret ederek, Allah Allah ! Senin bu haline çok üzüldüm. Açlıktan meğer böyle olunurmuş.

Et kemik işi kolay demiş kurt kardeş. Benim çok iyi bir efendim var benimle beraber gel sana et de verir kemikte. Bu sırada köpeğin boynundaki tasma kurdun dikkatini çekmiş, merakla yahu köpek kardeş nedir o boynundaki diye sormuş. Köpek: Ha o mu ? O bir tasma demiş. Bu tasmayla efendim beni gündüzleri bağlar, bununla onun köpeği olduğum anlaşılır demiş. Kurt bu cevap üzerine birden irkilerek doğrulmuş ve köpeğin gözlerin içine manalı manalı bakmış. Köpek kardeş sen yoluna ben yoluma demiş. Ben izzetimle, şerefimle yaşar, gerekirse acımdan ölürüm ne o tasmayı boynuma taktırır ne de etini kemiğini yiyerek köpekleşirim diyerek yoluna devam etmiş. Köpek hayret etmiş kurdun bu haline, bir mana verememiş. O anda bir ıslık sesi gelmiş ve köpek ıslık sesinin geldiği yöne hemen dikkatlerini çevirip kuyruğunu kısarak koşa koşa efendisinin yanına gitmiş.

Aslında kurda hepimiz hak vermişizdir.

Ne mutlu günümüzde açta açıkta kalma pahasına izzetini, şerefini koruyabilen, başkalarının figüranı olmayı reddeden, asıl aranması gerekenleri arayıp, hayatını ona göre örgüleyen, Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez deyip, yolculuğunun gereklerini yerine getirmekte ısrarcı olanlara.