Allah insanı yarattı ama onu başıboş asla bırakmadı. Gönderdiği nübüvvet kervânı ile temel gâyesi Allâh’ın rızasını kazanmak için kulluk yapmak olan insanı hep korudu ve kurtuluşa çağırdı.

            “Allah en iyi koruyandır, O merhametlilerin merhametlisidir.” (Yûsuf,64)

            İslam şeriatinin asıl amacının, maslahatının temelde beş hususu hedefine koyduğunu görürüz. Bunlar bilindiği veçhile; “Akıl, Din, Can, Nesil ve Mal Emniyeti” olarak karşımıza çıkar.

            Evet, İslâm şeriatinin insanlık için insan olmanın dışında başka bir sebep aramadığı ve korunmasını farz-ı ayn kıldığı beş hakkın emniyetinin sağlanması fıtrî bir ihtiyaçtır ve ihmâli halinde her türlü zaafiyetin insanın karşısına çıkacağı âşikârdır.

            Yeryüzünün halifesi olma vasfıyla yaratılan (mü’min) insan, aynı zamanda elbette ki yeryüzünün güvenlik ve geleceğini düşünmekten de sorumlu tutulacaktır. Hem güven içerisinde olacak, hem de etrafına güven verecektir. Bu nedenle Allâh (c.c.) gönderdiği bütün peygamberlerde olduğu gibi, bizim peygamberimiz de de güven-emniyet vasfını ön palana çıkarmış ve insanlık onu; “Muhammed’ül Emîn” olarak tanımış, tanımlamıştır. Muhammed (a.s.)’ın getirdiği dinin temelinde de insan için silm ve selâmet vardır zira adı; “İslâm”dır. Teslimiyet ve selâmette olmayı ifade eder.

            Dinimizin temel hedefi, insanların özgür irâdeleri ile tercihe gidebilecekleri bir dünya inşa ettirmektir. Cihâdın esas amacı da, özgürlükler etrafındaki engelleri bertaraf etmek, duvarları yıkmaktır. Cihâd, kimseyi zorla Müslüman etme gayreti değildir. Aksine irâde ve akıllar üzerindeki tahakküm ve tasallutları kaldırmak, ruhları özgürleştirmek ve kişinin kendi irâdesiyle sahibine teslim olmasını sağlamaktır.

            Bu nedenledir ki dinimiz de “Emr-i Bi’l Ma’rûf Nehy-i Ani’l Münker” müessesesi zorunlu kılınmıştır ve her bir sorumlu mü’min, “hikmetle, güzel söz (mev’ize-i hasene) ile, sabır ve sebât ile” Rabbinin yoluna, yoldan çıkmış olanları çağırmakla mükelleftir.

            Esasen iman etme durumu, insanın iç dünyası ile alakalı bir durum olduğundan, dışarıdan yapılan bir takım baskı ve dayatmalar fayda etmiyor. Yani, mesele gönül ile, ruh ile alakalı… Bedenlere baskı, dayatma, cebir, zor, zulüm uygulayabiliyorsunuz ama ruhlardaki ateşi, yangını, hak ve hakikat ışığını söndürmeye muvaffak olamıyorsunuz.

            Dinine sadakati olan her Müslümanın ilk görevi, dinini dış müdahalelerden korumaktır. İslâmın Müslümanlar için dokunulmaz kıldığı beş emniyet gelin görün ki bu gün dokunulur oldu. Sünnetullâha göre insan için beş emniyet, her açıdan güvence altına alınmalıdır: Akıl, din, can, mal ve nesil emniyeti…

            Günümüzde bu beş emniyet, her açıdan emniyetsiz bir vaziyetteyken, onları ortadan kaldıracak her türden tehdit, maalesef yasalarla güvence altına alınmış…

            Akıl emniyette değil; onu bozacak, alkol yasalar güvencesinde…

            Din emniyette değil; dinsizliğin her çeşidi prim yapmakta ve kendine göre teşekkül oluşturmakta, dernekler açarak, faaliyet programları düzenleyerek kendilerini halka arz etmektedirler.

            Can emniyette değil; caniler, katiller, hainler, demokratik yollarla kendilerine emniyet çemberi oluşturmakta, toplum hayatını her türden tehdidin altına itecek, tehlikeye sürükleyecek faaliyetlerde bulunabilmektedirler.

            Mal emniyette değil; açlık ve sefâleti nedeniyle bir ekmek alan hesaba çekilirken, yüklü hırsızlık ve soygun yapanlar, vergi kaçıranlar rekortmen ilan edilip taltif edilmekte, yeri geldiğinde ödüllendirilmekte, tv dizileri ve reklâmlarla olumsuz örnekler sergilenmek suretiyle bir anlamda teşvik edilmektedir.

            Nesil emniyette değil; neslimizi bozacak olan her davranış serbestçe kendisine uygulama zemini bulabilmektedir. İnsanın dört duvar arasında uygulamaya dahi hayâ ettiği fiiller, TV’ler, sinemalar, internet vb. sosyal medya aracılığıyla evlerimize kadar aktarılabilmektedir.

            Bütün bunlardan korunmanın, kurtulmanın tek çâresi, aklın dizginlerini vahyin eline vermektir. Müslümanlar yeniden beş emniyet formülüne sahip çıkmak suretiyle hayatlarını formatlamak zorundadırlar. Gidişât hayra alâmet değildir ve tüm toplumun dünyevileştiği bir atmosferde huzur aramak hayaldir, hevestir.

            “Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enbiyâ,67)

                                                                                                         Şeref İŞLEYEN
                                                                                                [email protected]