‘Bugün Bayram, Ğufrâneke Yâ Rahmân…’
 
            İslâm âlemi olarak 17 Temmuz 2015/1 Şevvâl 1436 Cuma günü yeni bir Ramazan Bayramına daha milletçe huzur ve mutluluk içinde kavuşmuş bulunuyoruz. Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun.
Ramazan-ı şerif, her yıl ruh dünyamıza güzellik, gönüllerimize zenginlik vermek, iradelerimizi eğitmek ve toplumsal hayata huzur iklimi getirmek üzere yücelerden gelen bir kutlu misafirdir. Bu kutlu misafiri, bir yıl sonra tekrar karşılamak üzere geldiği yüceler katına “elveda yâ şehr-i Ramazan” diyerek hüzünle uğurluyoruz ancak, bu üzüntümüz Ramazan bayramına kavuşmak suretiyle yerini sevince bırakıyor.
İslam şeriatının bir şubesi olan bu bayramlar, Müslüman kalma bilincimizi diri tutan ve İslam milletlerine tarih sahnesinde süreklilik kazandıran müstesna zaman dilimleridir. Bayramlar, bizim için büyük bir nimettir. Her nimetin sorumluluğu vardır. Bayramlar, hakkın, hakikatin, adaletin, iyinin, güzelin, mazlumun, fakirin, açın, kimsesizlerin ve muhtaçların yanında olma zamanlarıdır. Bu bayram Kuran’ın, Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.s.) ve ondan evvel yeryüzünü şereflendiren diğer peygamberlerin sözünün Hak’tan olduğunu ve hak olduğunu idrak edenlerin bayramıdır. Bayramlar mutluluğun, sevincin, muştunun hakkını verme günleridir. Bayramlar, Müminlerin her zamankinden daha çok kaynaştığı, bir olduğu, hüzün ve sıkıntıların paylaşıldığı, neşe ve sevinçlerin evlerden evlere, şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere yayıldığı zaman dilimleridir.
Ancak bugün üzülerek görüyoruz ki İslâm coğrafyasının isimlerini acılarla birlikte zihinlerimize kazıdığımız birçok bölgesinde ve diğer beldelerde Rabbin yüce katında bayramı hak ettiği halde, zalimlerin silahlarının gölgesinde olmaktan ötürü bayramını bayram gibi yaşayamayan kardeşlerimiz var. İftar sofralarına, sahur sofralarına atılan bombalarla yüreklerine ateşler düşmüş, ocakları başlarına yıkılmış nice din kardeşlerimiz var. Bu kutlu ayda bile, insanlıktan nasibini alamamış kişilerce katledilip, daha bayramlığını giyemeden bembeyaz kefene sarılan küçücük masum çocuklarımız var. Öpülesi elleri evlat kanına bulaşmış, yüreği atılan bombalarla parça parça edilmiş analarımız, çaresizlik girdaplarına itilmiş babalarımız var. “Biz sahura kalkamıyoruz, iftar da yapamıyoruz… Allah bizim tuttuğumuz oruçlarımızı kabul eder mi?” diye masumane niyetiyle soru soran yokluk içinde kıvranan yoksullar var.
Bayramlar, aynı dinin, aynı inancın ikliminde bizleri birleştiren, yürekleri bütünleştiren, kardeşliği pekiştiren, kırgınlıkları onaran ilahi armağanlardır. Bayramlar, iman kardeşliğinin gerçek tezahür sahneleridir. Bayramlar, inancı, ibadeti, tarihi ve kültürü bir sevinç atmosferinde buluşturarak bizi istikbale taşıyan ve tarih sahnesinde biz Müslümanlara süreklilik kazandıran müstesna zaman dilimleridir.
Bizler biliyoruz ki hâlâ yaşıyor olduğumuz mübarek Ramazanlar ve kutlu bayramlar, insanlık ve İslam âlemi için tekrar tekrar dirilişin muştusu ve habercisidir. Biliyor ve Allah’a dua ediyoruz ki, bugün bu bayram vaktinde üzerimize sağanak sağanak yağan rahmet yağmurları, insanlık için ve bilhassa İslam âlemi için umut çiçekleri büyütürken, zalimlerin içini yakan ateşe, öfkeye ağır bir tokat mahiyetindedir. İnanıyoruz ki bayramlarımız; aç bırakarak doyanlara, sömüre sömüre semirenlere, mazlumu ezerek iktidar olanlara ve en az kendileri kadar yaşama hakkına sahip olan güçsüz insanlara dünyayı dar, vatanını mezar eden zihniyete, Allah’ın ve Hakk’ın yanında olmanın, bunun gibi daha nice bayramlar ve zaferler getireceğinin korkusunu yaymaktadır. 
            Bayramlar; barışın, esenliğin, yani İslam’ın bayramıdır. Topluluk halinde misakımızı hatırlayarak zaaflarımıza karşı durmanın, imsâkın bayramıdır. Bizi kendimize yabancılaştıran maddeye tutsaklığa karşı direnmenin, fıtrata dönmenin bayramıdır. İmsak ile dizginlenen nefislerin mükâfatı olarak dua ile nimetlerin ikrama dönüştüğü iftarın bayramıdır. Yokluğu, açlığı ve susuzluğu hissederek, rızıkları başkasıyla paylaşmanın, ikramın, yardımlaşmanın, dayanışmanın, karşılıksız vermenin yani infakın bayramıdır. Nefislerimizin arınması gibi mallarımızda da başkalarının hakkının olduğunu düşünerek malımızın arındığı zekâtın bayramıdır. Hayatımızın şükrü olarak kardeşlerimize verdiğimiz fitrenin bayramıdır.
Bayramlar; hiç kimsenin üstün olmadığı herkesin aynı saatlerde sadece nefes alma vermeyle eşitlendiği tevhidin bayramıdır. Bir gaye etrafında toplanmanın, aynı şuur ile saf durarak Rabbe yönelmenin ve bu mekânların yanı camilerin bayramıdır. Hiçliğin, yokluğun, aczin, eğilmenin bilicine ererek Rabbe en yakın olunan anın yani secdenin ve bunun yaşandığı mescitlerin bayramıdır.
 Bu bayram, tilavetin, anlamanın, okumanın, Kuran ile yenilenmenin yani kıraatin bayramıdır. Allah’ı bilmenin, şükretmenin, duanın, niyazın, teravihin yani namaz ile durulan kıyamın bayramıdır. Sabrın, nefisleri terbiye etmenin, hassasiyetin, kötü söz söylemenin ve hiç bir kimseyi incitmemenin, dikkatin, rikkatin, nezaketin ve nezahatin bayramıdır. Susuzluğa razı olduğumuz, açlıkla sınandığımız uzun gündüzlerin sonunda geldik bu selamet ve esenlik sabahına.
            Susuzun hali ile hemhal olmak için susadık, bekledik. Milletçe aynı sofranın etrafında her akşam çocuklar gibi sevindik, sevindirdik. Hep birlikte aynı bekleyişin yolcusu olduk. Topluca aynı sevinçleri paylaşıyor olduk. Müslümanlar olarak aynı çaresizliklerin sırdaşı olduk. Müminler topluluğu olarak aynı kederlerin halkası olduk. Bizi ayrı kılan farklarımızı unuttuk, kalplerimiz ile var olmayı öğrendik, bir olduk ve birlik olduk. İftarı hak ettiğimiz gibi her akşam, bugün de bayramı hak ettik; bayramın sabahına, namazına, duasına ve bayramlaşmaya geldik.
Bayramımız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni sevinçlerin toprağı olsun. Huzurumuz nice huzursuzlukların çaresi olsun. Mutluluğumuz dünyanın dört bir yanındaki acılara teselliler sunsun. Soframızdan açlar doysun. Elimizden susuzlar hep suya kansın. Darda ve zorda kalanların, darlıkları ve zorlukları yok olsun.
            Bugün Müslümanlar olarak idrak ettiğimiz bayram tüm insanlık adına bir ümit ateşidir. Cennetten dünyaya mağfiret için gelen Hazreti Âdem’in duası olmak için hepimiz buradayız. Tuvâ Vadisi’nde “Ben bir ateş gördüm” diye sevinen Hazreti Musa’nın ümidini çoğaltmak için buradayız ve yaşıyoruz. Sorumsuz değiliz, sorumsuzluk sahipleri olmamalıyız. Dünya ve ümmet, neler bekliyor bizden bir bilebilsek?
Savaşlarla ve acılarla sarsılan yeryüzü, Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa (SAV)’in son temsilcileri olan bizlerden sıcacık bir ümit kıvılcımı bekliyor. Hazreti İsa tebessümünü umuyor bizden bütün insanlık. Hazreti İbrahim’in serinliğini bekliyor bütün dünya. Bir Yakup sabrı umuyor, bir Yusuf müjdesi istiyor bütün insanlık bizden ve bütün müminlerden.
Son’a doğru koşar adım yaklaştığımız şu âhir zamanda, muhatabı bulunduğumuz insanlığın en soylu damarını ortaya çıkarmak durumundayız. İyilik duygusunu vicdanlardan, aktif hayata taşımak zorundayız. İyiliği sadece konuşan, tartışan değil, taşıyan ve yaşayan olma sorumluluğumuz var. Artık iyiliği birebir yaşamanın huzur ve huşûuna talip olmak gerekiyor…
Başkasının iyilikleri ile övünmek, avunmak, kendine pay çıkarmak değil, iyilikleri hepten kurum ve kuruluşlara ihale etmek de değil… İmkânlar nispetinde, “benim de elimden gelen ancak bu kadar idi” diyebilecek sorumluluğu kuşanmak vaktidir.
 
Bayramınız mübarek olsun.
 
Şeref İŞLEYEN