Bugün, Dünya İnsan Hakları Günü..

Tam da Mısır’da, Doğu Türkistan’da, Filistin’de ve daha pek çok yerde insan haklarının hiçe sayılarak zulmün ayyuka çıktığı bir zaman diliminde.

Dünyanın birçok yerinde din, dil, ırk, mezhep ve cinsiyet farkı yüzünden suistimallerin olduğu bir düzlemde.

Ve yine kadına şiddetin hız kesmeden devam ettiği bir süreçte…

Batı’nın huyudur; önce savaştırır sonra barışı icat eder. Virüsü bulaştırır, anti virüsemahkûm eder.

2. Dünya savaşından sonra iyice hırpalanan ve mahvolan ülkeler başta olmak üzere BM, 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini imzaladı.

Bu beyannameye göre, herkese eşitlik ve insan onuruna yakışır bir hayat hakkı tanınıyordu.

Ne var ki aynı yıl kurulan İsrail, bırakın insan haklarını mazlum Filistinlilere devlet terörü uyguluyordu.

Mısır’da diktatör rejim, ataları olan Firavunları aratmayacak şekilde masum insanlara her türlü işkence ve haksızlığı reva görüyordu.

Bugün yine Çin’in de Doğu Türkistanlı Müslümanlara uyguladığı zulüm ve haksızlık diğerlerini aratmıyordu.

Tabi bunlar bizim bildiklerimiz; bilmediklerimiz için de aynı duygularımız geçerli..

Yani, zulüm ve haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, asla kabul edilemez bir durumdur.

Bizim yüce dinimiz ve kadim kültürümüz bunun en güzel örnekleriyle doludur.

Kul hakkı, Yüce Allah’ın asla affetmeyeceği büyük günahlardandır.

Mazlumun ahı ve gözyaşı yeri göğü titreten, zalimin sonunu hızlandıran bir vakıadır.

Bizim kültürümüzde dilsiz, savunmasız, çocuk, yaşlı, kimsesiz, garip, yoksul, yetim olanların ayrı bir yeri ve masuniyeti vardır.

Bu güzel dine göre, insanlar bir tarağın dişleri gibi birbirine eşittir.

Kadına cinsiyet nazarıyla değil insiyet/insaniyet nazarıyla bakılır.

Hangi anlamda olursa olsun ırkçılık, ayrımcılık ve ötekileştirme asla kabul edilemez hallerdir.

Yoksulun yetimin başını okşamak, iyi muamelede bulunmak ve destek olmak en büyük erdemlerdendir.

İnsana saygı, hürmet ve hizmet Hakk’a saygı ve hizmet olarak addedilir.

Dahası mümin haksızlık yapmadığı gibi, gördüğü haksızlık karşısında da susamaz.

Çünkü o bilir ki, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

Haksızlığa uğradığında hakkını aramayan, hakkıyla birlikte şerefini de yitirir.

İstiklal Marşı Şairimiz ne güzel ifade eder; “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem… Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam…”

Üzerinden 71 yıl geçen beyannameye rağmen dünyada kan ve gözyaşı artarak devam ediyor.

Üzerinden 1400 yıl geçen Hz. Muhammed’in Veda Hutbesindeki ilkelere rağmen özellikle İslam ülkelerindeki fitne ateşi, savaş ve haksızlıklar hiç eksik olmuyor.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” mantalitesinden, “devleti yaşatmak için her yol mubah” anlayışına evirildiğimiz bir dünya düzeninde, daha çok çekeceğimiz var gibime geliyor.

10.12.2019

İHSAN ÜNLÜ