Ekonomik kriz, sosyal kriz, siyasal kriz… Derken şimdi de koronakrizi başımızda.

Son zamanlarda âdete krizle yatıp krizle kalkmaya başladık.

Peki, niçin böyle oldu? Nasıl bu hale geldik?

Evvela şunu belirtmeliyiz ki bütün bu krizlerin temelinde “insan krizi” gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Ne olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini unutan insanoğlu, kriz ve şiddet sarmalının içerisinde buluverdi kendisini.

Şiddet şiddeti doğurdu, felaketler kaçınılmaz oldu. Peki, bu şiddet sarmalından ve krizlerden nasıl çıkacağız?

Çözüm nedir? Nerededir?

Sizin çözümünüzü bilmem ama bana göre çözüm, insanî değer ve erdemlerdedir.

İnsan kumaşının kalitesini artıramadığımız sürece bu krizlerin sonu gelmeyecektir.

Bu anlamda değerimiz, diğerimizdedir!

Hani yeri gelmişken meşhur hikâyeyi paylaşmak isterim:

En iyi buğday yarışmasına senelerdir katılan bir çiftçi, büyük ödülü o yılda kazanmıştır. Yarışmayı izleyen gazeteciler, çiftçiden bu başarısınınsırrını öğrenmek isterler. Çiftçi bu işin sırrının, kendi buğday tohumlarını komşularıyla paylaşmasında yattığını söyler.

Gazeteciler bu cevaba çok şaşırırlar ve sorarlar:

“Onlar sizin rakibiniz olarak yarışmaya katılıyorlar. Buna rağmen, ne diye tohumlarınızı onlarla paylaşıyorsunuz?”

Çiftçi: “Neden olmasın?” der ve devam eder:

“Bilmiyor musunuz;Rüzgâr, olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu bakımdan, komşularımın kötü buğday yetiştirmeleri demek, benimürünümün de iyi olmaması demektir. En iyi buğdayı yetiştirmek için, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekir”

Kişilerin olduğu gibi toplumların da karakterleri zor zamanlarda ortaya çıkıyor galiba.

İşte bir tarafta sırf kendini düşünen ve sinen insanlar; öbür tarafta her şeye rağmen kendisini ve diğer insanları ayakta tutmak için mücadele veren kahramanlar.

‘İnsan insanın hem kurdudur, hem de yurdudur’ diye boşuna dememişler.

Şükürler olsun ne yüce değerlere sahibiz ki hem kendi hanemize çalışıyoruz, hem de insanlık hanesine çalışarak insanlık kumaşının kalitesini ayağa düşürmemeye çabalıyoruz.

Sonuç itibariyle insan krizini çözecek olan formülün yine insanın kendi elinde olduğu anlaşılıyor.

Ezcümle, insanlık nereden düştüyse yine oradan kalkarak yoluna devam etmek zorundadır.

Bütün insanlığı tehdit eden marazın tedavisi kadimdeğerlerimizde ve evrensel hukuk normlarında mevcuttur.

Yeter ki bu değerler sözde değil özde olsun ve bir kesim için değil herkes için uygulansın.

Yazımızı ünlü Hıristiyan İlahiyatçı Martin Niemöller’in sözleriyle bitirelim:

“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Benim için geldiklerimde ise artık çok geçti; çünkü sesini çıkartacak kimse kalmamıştı.