DEĞİŞEN DÜNYA, DEĞİŞEN İMTİHÂN VE BİZ

İnsanın imtihânı artık değişmiş…

Geçmişte açlıkla, yoksullukla, sefâletle, işkence ile verilen imtihân; yeryüzü coğrafyasının birçok bölgesinde bugün de hâlâ yürek yakan vechesiyle devam ederken…

Diğer birçok bölgesinde ise; 10-12 yaşındaki çocukların akıllı telefonları, sosyal medya hesapları, düzenli tâkip ettikleri televizyon dizileri, muhakkak düzenli olarak oynadıkları strateji, silah, savaş, yarış, futbol oyunları, okulda ayrı-sokakta ayrı edindikleri kız/erkek arkadaşları, iffetsizlikte yarış halinde olmaları, kiminin ayda bile göremediği cep harçlığını bir günde alan gençlerin bir de buna burun kıvırmaları var.

Çokça kazanan kimseler için âdetâ para yağıyor, bolluk-bereket yağıyor…

Evde koyacak yer bulunamadığı için, onca değerli eşyâ çöpleri süslüyor…

Hemen yenileri ile değiştiriliyor. Tarz önemli, imaj önemli, yenilenme (!) önemli, ihmâl edemeyiz, geri kalamayız, sonra uygar milletler, modern insanlar ne der?

Habire yiyoruz, yedikçe daha çok satın alıyor, midemiz genişledikçe daha çok yiyoruz…

Harcıyoruz, harcıyoruz bitmiyor..!

Öylesine oburluğa alıştırılmışız ki, hepsini midemize indirsek, mîde doysa göz doymuyor!

Vallâhi dünyâ imtihânımız çok değişmiş…

Kimi gençlerin bayramdan bayrama göremediği ayakkabıyı, her ay yenilenmediği takdirde depresyona giren bir nesil var.

Arkadaşının telefonu, kendi telefonundan bir model üstünse veya daha akıllı (!) ise, kendi aklını unutup eksiklik ve eziklik hisseden, mutsuz olan gençlerimiz var.

“Dünya hayatı, bir oyun ve eğlence” idi, Rabbimiz uyarmasına rağmen, oyuna-eğlenceye daldık, oyalanıp duruyoruz…

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!” Ankebût, 29/64

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, yerden bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızâsı vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” Hadîd, 57/20

“Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.” En’âm, 6/70

“Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da, Ahireti bırakıyorsunuz!” Kıyâmet, 75/20-21

Dünya hayatında cenneti yaşamaya değil, dünyada cenneti kazanmaya gelmiştik; dünyayı kendimize cennet yapmaya ve öylece içerisinde kaybolmaya dalmışız…

Unuttuk, unutturulduk…

“Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” Haşr, 59/19

Bu unutkanlığımız bize çok pahalıya mâl oldu…

Unutkanlığımız, avuntularımız bizi dâvâmıza, dost ve akrabâlarımıza, konu-komşuya sadâkatsizliğe sürükledi, Allâh’a ve Rasûlüne sadâkatsizliğe, samimiyetsizliğe sürükledi. Kendimize, çevremize, mukaddes bildiğimiz her şeye olan îtimâdımızı kaybettik…

Artık bu saydıklarımızın “anlam/değerler” dünyasında bir önemi yok..!

Rasûlullâh (s.a.v.); “Dünya âhiretin tarlasıdır” buyurur, biz her fırsatta “dünya yalan” der dururuz…

Şarkılarda, türkülerde, şiirlerde, deyişlerde hep bunu duyduk, bunu okuduk, bunu ezberledik…

“Dünya yalan”…

Dünya gerçeği ile yüzleşmeye yüreği yetmeyenlerin, imtihânı kazanmaya gayreti olmayanların, kendi kusurlarını kadere/feleğe yükleyenlerin yalanıydı bu.

Ancak, çok tuttu bu söz. Oysa;

Dünya yalan değil, dünya imtihân; dünyâ fânî… Yalan ile fâni olanı birbirine karıştırmamak lâzım.

Elimizin altındaki imkânlar, kalbimizdeki îmânı söküp almamalı yerinden…

“Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyun-eğlence olarak yaratmadık.” Enbiyâ, 6/16

“Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.” Enbiyâ, 6/17

Gözler kayar, gönüller kayar, ayaklar kayar…

Sürekli savrulmaların yaşandığı, elimizin altından kayıp gidenlerin sonu gelmez kuyruklar oluşturduğu ve târifsiz sancılara gebe olduğumuz dünyâmızda;

Gözlerimizi, gönüllerimizi, ayaklarımızı Senin dînin üzere sâbit kıl ve bizi rızâna eriştir Yâ Rabbi..! (Âmin.)

Şeref İŞLEYEN

18 Mayıs 2019 Cumartesi