DERSİMLİLER ERMENİ Mİ?
 
         Erzincan Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdulkadir Gül gurur duyduğumuz bir bilim adamı.
         Bizim gibi ezberci bir toplumda sürekli bir şeyler üretme gayretinde olan bir araştırmacı ve tarihçimiz…
         Bugüne kadar yedi eseri ve altı makalesi yayınlandı. Şuanda ise on bir kitaptan oluşacak dersim kitaplığı üzerinde çalışıyor.
         En son Ali Rıza Özdemir’ ile birlikte hazırladığı “Dersimliler Ermeni mi?” kitabı Dersim tarihine ışık tutuyor.
         16 yüzyıldan 20 yüzyıla kadar dersim coğrafyasında yaşanan temel süreçler; binlerce vesika, rapor, seyahatname, hatıra, salname, fotoğraf, kroki, haritalar vb. arşiv kayıtları taranarak ele alınıyor. Ve yüzeysel değil dip dalgalarını araştıran bir eser.
         “Hakkında konuşanın çok, ama bilenin ve görenin az olduğu yer dersim…” cümleleriyle başlıyor kitap.
         Evet, Dersim; hala çok girift bir konu, fakat artık kulaktan dolma bilgilerle ve duygusal değil okuyacağınız kitapta da göreceğiniz gibi işin uzmanlarınca yazılıp tartışılıyor.
         Eser, bugüne kadar ortaya konan çoğu tezin ”Dersimliler Ermeni mi?” gibi yapılan genellemelerin bir kurgu olduğunu belgelere dayanarak ortaya koyuyor.
         Dersimli Kızılbaş aşiretlerin aslen Ermeni olduğu, yani Ermenilerin din değiştirerek Kızılbaşlığa geçtiği yönünde yaygınlaşmış olan bazı yanlış algıları ortadan kaldırıyor.
         1915 tarihli sevk ve iskân uygulamasında Ermenilerin Dersim bölgesine sığındığı ve kimlik değiştirerek varlığını günümüze kadar sürdürdüğü tezini dönemin kaynaklarına dayanarak yalanlamaktadır. Kaldı ki günümüzde bölgede yaşayan Ermenilerin kökenlerini gizlemedikleri hatta dernekleşme yoluna giderek kendi kimliklerine ve kökenlerine sahip çıkmaları olumlu bir gelişme olarak görülüyor.
         Diğer önemli tezlerden biri de Kızılbaş aşiretlerin Ermenilerle tarihi bir ittifakının mevcut olmadığıdır. Tam aksine Ermenilerle Dersimli Kızılbaş aşiretler arasında, genel bir eğilim olarak çatışma halinin varlığıdır. Ve bölgede başlayan eşkıyalık hareketleri nedeniyle 16. yüzyıldan başlayarak 1915’e kadar çok sayıda Ermeni nüfusun Dersim’i boşaltmak zorunda kaldığı anlatılıyor.
         Ayrıca;
         Dersimde hangi etnik ve dini gurupların yaşadığı,
         Hangi etnik ve dini grupların bölgeye yerleşip, hangilerinin bölgeden göç ettiği,
         Bölgede yaşayan etnik ve dini gurupların etkileşiminin nasıl olduğu,
         Bugün Dersim bölgesinde yaşayan insanların kökenin asıl olarak nereye dayandığı,
         Osmanlı döneminde bölgede meskûn, çeşitli etnik ve dini unsurların nasıl bir seyir izlediği vb. soruların cevapları veriliyor.
         Kitapta coğrafya ve coğrafyadan etkilenen ekonomik yapıların yaşam biçimlerini nasıl şekillendirdiği de önemli gördüğüm bir konu.
         Dersim; iç ve dış Dersim mıntıkası olarak ele alınmış.
         Tarım faaliyetlerinin yaygınlığı ulaşım imkânlarının uygunluğu ve geçim araçları daha gelişmiş olan dış dersimde yaşayan ahalinin devletle daha uyumlu olduğu…
         Dağlık, tarıma elverişsiz araziler ve geçimin son derece zor olduğu iç Dersimde ise zor şartlar nedeniyle eşkıyalık hareketlerinin yaygın olduğu ve ahalinin de itaatsiz olduğu anlatılıyor. Ekilen toprakların büyük kısmının beyler, ağalar, seyit ve aşiret reislerinin elinde olmasının yani aşiret yapısıyla yerleşik, kurumlaşmış bir devlet yapısının uyuşmadığı ifade ediliyor.
         Kitabı okuduktan sonra bu coğrafyanın etnik ve mezhep anlamında ne kadar çeşitli olduğunu bir kez daha müşahede ettim. Fakat tarihte yaşanan birtakım olumsuzluklardan dolayı bu çeşitliliği zenginlik olarak göremiyoruz ve hala birbirimize soğuk bakıyoruz.
         Maalesef Dersim, kitapta da belirtildiği gibi hala bilgi kirliliği yaratılan meselelerin başında gelmekte.
         Fakat tarihi tarihçilere bıraktığımız zaman çok karmaşık görünen sorunlarımızın ne kadar kolay çözülebildiğini ve farklı çıkış yollarının da olabildiğini görebiliyoruz.
         Sayın Abdulkadir Gül ve Ali Rıza Özdemir  tarihe bir aklama ve karalama olarak değil tamamen belgelere dayanarak kavrama çabasıyla bakmışlar.
         Kavgalardan, ideolojik kaygılardan ve kutuplaşmalardan uzak aynı bakış açısını toplum olarak yakaladığımız zaman, sürekli kanayan Dersim yarasının da o zaman kapanacağını düşünüyorum. Bu coğrafyanın çok daha yaşanılabilir bir coğrafya olacağını da.