Çözüm süreci kapsamında illeri gezerek farklı kesimlerle görüşen Akil İnsanlar Heyeti Cuma günü Erzincan’daydı.
              Davet üzerine bizde katıldık.             
             Genelde STK temsilcileri vardı.  Bir yerde “Toplumsal barış”, sağduyu ile hareket eden, barışı, kardeşliği, hoşgörüyü öne çıkaran STK lar la sağlanır. Özellikle ülkenin bölünme kaygısını taşıyan STK temsilcilerinin çatışma yerine uzlaşma dilini kullanmaları gerekmez mi?
              Toplantının geneli protestolarla geçti. Protestoda bir haktır, fakat ölçüsüzlük ve fikirlere tahammülsüzlük vardı. Herkes ateş ve barut gibiydi. Misafirlerin aşağılanması ise son derece üzücüydü.
             Orada özgür bir platform vardı. Slogan atmak yerine herkes çıkıp çözüm önerilerini özgürce ifade edebilirdi. 
              Olaylara ak- kara diye bakıldı. Biz iyiyiz, siz kötü.
              Konuşma süresi üç dakikaydı. Üç dakika bile insanlar birbirine tahammül edemediler.
              Dostlukların arasına ideolojinin girmesiyle biranda öfkeler kabardı, kırılıp döküldü, her şey ortalığa saçıldı. Aşağı lobide sohbet edip su içtiğimiz arkadaşlarımız, üst katta birisi su şişesi, diğeri meyve suyu fırlattı. Bir diğeri memleketimi kastederek Erzincan’ı terk etmemi söyledi. Biliyorum ki bu kentin kendine özgü derin irfanı aksini söylüyor bir arada yaşamayı öngörüyor.
            Köklerim şüphesiz Elazığ da ama ben kendimi Erzincan’a ait hissediyorum. Tıpkı, yüzlerce yıl önce bu şehre gelip kendini Erzincanlı hisseden herkes gibi.           
            Akil adamlar gitti ama biz bu şehirde aynı kaderi paylaşmaya devam edeceğiz. Kan davamız yok. Komşuluk yapacağız, birbirimize alışverişe gideceğiz, sokağa çıkacağız, muhabbet edeceğiz. Ve gelecek kuşaklar nice yüzyıllar birlikte yaşayacak.
           Gördük, Erzincan olup biten her şeyi titizlikle takip ediyor. Bu şehir kendinden eminse korkmaya gerek yok. Kaldı ki vatanı kutsal bilenler “bölücülük” lafını ağzına bile almamalıdırlar. Türkçüler, Türk Milliyetçileri ve kanı her daim kaynayan ülkücüler rahat olsun; bu ülkenin bütün illeri en az Erzincan kadar hassas, bu ülke bölünmeyecek.            
           Bunu ben söylemiyorum koca bir tarih söylüyor. Bir arada yaşama konusunda bizden daha tecrübeli bir millet var mı? Bin yıl boyunca onlarca ulusu bir arada yaşatan bir anlayıştan bahsediyorum. Selçuklu ve Osmanlı; sınırları içerisinde yaşayan tüm toplulukların devletleri idiler. Türk ve Kürdün böylesine iç içe geçtiği bir toplumu nasıl böleceksiniz, kimin gücü buna yeter. Abdullah Öcalan’ın topraklarınıza dönün çağrısına İstanbul, İzmir gibi batı illerinde kaç tane Kürt kulak verip döndü. Kürt nüfusunun yarıya yakını batıda yaşıyor. Et ve tırnak olmak işte böyle bir şey. O yüzden bölünmeyeceğiz.      
            İnsanlar bu topraklarda kadim zamanlardan beri beraber yaşıyor, bundan sonrada yaşayacak. Bu topraklarda kurulan devletler herkesin devleti. İşin liderliğini Türkler yaptığı için Türk olarak anılmıştır. Bu da doğaldır. Selçuklu ve Osmanlıda da yönetim hanedanları Türk’tü. Bir Türk “türküz türküz” diye sürekli bağırıp kimseye tepeden bakmadı. Tüm sorun, cumhuriyet döneminde tek parti zamanında icat edilmiş ve hiç kimsenin içinde yer bulamadığı, mutlu olamadığı “Türk” “Kavramıyla başlamıştır. Bununda sosyolojik ve tarihsel Türk kavramıyla hiçbir alakası yoktur.
           Bu sorun ne bir fabrika ne de bir sanayi sorunu, arada bir acıkan, ağlayan, gülen insanların sorunu. Ölüm, öldürmek gibi şeyler bu coğrafyanın insanına haz vermiyor. Birçok toplumda idamlar meydanlarda yapılıyor. Ve insanlar karşısına geçip dakikalarca bunu izleyebiliyor. Çıkın bir anket düzenleyin en azılı teröristlerin dahi idam edilmesine toplumun büyük çoğunluğu hayır diyecek. Kaldı ki o günkü toplantı da söylendi, öldürdüğünüz her teröristin bir annesi, babası, kardeşleri var. Her ölümde kendi insanınızla aranızdaki ayrışmayı biraz daha derinleştirmiş oluyorsunuz. PKK harekâtı ilk çıktığında hiçbir toplumsal tabanı olmayan bir hareket iken kanla beslenip büyüdü ve bugünlere geldi.
          Bu ülkede her ne yaşandıysa Erzincan’da o oranda nasibini almış bir şehir.
          Evet, Erzincan her türlü acıyı iliklerine kadar yaşadı. Yaşanan yıkımlara rağmen her defasında inançla doğrulmayı başardı. Sadece depremi değil terör gibi farklı acılar gördü. Başbağlar gibi asil bir beldede yapılan katliam kentin hafızasında hala canlılığını koruyor. Bu olayı hatırlayıp ta içi sızlamayan insan var mıdır? Peki, aradan geçen bunca zamana rağmen ne yapıldı? Ne sonuçlandı? Katiller kim?
          Bu şehir birçok provokasyonun eşiğinden döndü. Gelecekte Erzincan benzer olayların dizayn edildiği bir sahne olmak istemiyorsa, dışarıya vereceği imaj sağduyu, hoşgörü ve saygı olmalıdır. Huzur Kenti olmalıdır.
         Sizce böyle bir kente fitne girebilir mi?