SAĞDUYU
Bir hafta süresince yaşanan yüksek tansiyon bile dengemizi bozmaya yetiyor. Çok şükür, her şey normale bindi.
Erzincan’da küçük aşırı uçların dışında her zaman büyük kalabalıklar gerginlik ve öfke yerine sağduyudan yanadır. Keskin sirkenin küpüne zarar verdiğini, toplumsal ayrışmanın ve kırıp dökmenin hiçbir faydası olmadığını, Erzincan birçok kez tecrübe etmiş bir şehir. Geriye doğru acıları olduğu için daha sorgulayıcı. Böyle olunca da kritik zamanlarda sorunların çözümü daha kolay oluyor.
 Yüz bin nüfuslu, şirin, sevimli bir kentin rehberi, her zaman “SAĞDUYU” olmalıdır. Kent nüfusunun azlığı problem edilmemeli artık. Yoğunluk beraberinde gerilim ve sorun getiriyor. Artan nüfusun şehre ne katkısı olacak? Aksine çoğalan nüfusun artan sorunlarını çözmekle uğraşacağız. Suni büyüme dürtüsüyle kentin doğasını tahrip etmeye gerek var mı?
7 Gün 7 HÜNER
Bağırış ve çağırışlardan sıkılmış eşim ve oğlumuz Muhsin Akif’le birlikte Erzincan Milli Eğitim Müdürlüğü’nün  “7 Gün 7 Hüner Kültür ve Sanat Şenliği” sergisini gezmeye gitmiştik.
 Sergi dersek yetersiz kalır. Bu minik ellerin yaptıkları, icat... Küçük bilginler… Sadece teorik bilgiyle olmuyor, uygulamalı olarak yapmışlar işte.  “Ocaklarda Pilot Alevi ve Ağırlık Sen Sörü”  projesi Türkiye ikincisi olmuş, “Havada Karada Tasarruf” projesini dinlerken şaşırdım, ya Elif Merve’nin “Deprem Pijaması”…
Eğitim, tüm Türkiye’nin olduğu gibi Erzincan’ın da önemli bir sorunu. Erken yaşta çocuklar da bu merakları uyandıran okullara, ufuklarını açan öğretmenlerine onlarca teşekkür. Ya bu etkinliklere katılmayan okullar…
TÜRKÇE OLİMPİYATLARI
Türkçe olimpiyatları, Erzincan’da bir tören, coşkulu bayram havasında yapıldı. Şiirler, şarkılar, halaylar, özel kıyafetler… Alan: Işıklandırmalar, bayrak, flama ve renklerle donatılmış. Katılım son derece yoğun…
Programa gidenlerin yüzünde ise mutluluk…
Keşke herkes kendine mutlu olacağı, sevinebileceği yaşam alanları, birliktelikler oluşturabilse. Ne ad altında olursa olsun ruh birliktelikleri oluşturabilmek önemli. Bunu başardığınız zaman her türlü sorunu çok daha rahat çözebiliyorsunuz.
Dünyanın bir ucundan birileri geliyor, bayrağımızı sallıyor, istiklal marşımızı okuyor, tarihimizi hatırlatıyor… En önemlisi “Türkçe’ yi” yüceltiyor… Gıpta etmemek mümkün mü? Yazarken bile heyecan duyuyor insan.
 70 milyonluk bir ülkede yapamadığımızı yapıyorlar. Amerika’da yetmiş iki millet, hoşgörüyle bir arada yaşıyor, milli değerler etrafında birleşebiliyor. Yüzlerce farklı inanca sahip Hindistan, aynı duygu birliğiyle bunu başarıyor. Ya biz!
RESTORASYON
Erzincan’ın Çayırlı İlçesi, Cennetpınar Köyü’n de tahminen 400-450 yıllık Osmanlı Eseri bir cami, ihmal yüzünden yok olmak üzere. Gazeteci Yazar Hamdi Ülker, haber yaparak kamuoyuyla paylaşınca herkes gibi benimde haberim oldu.
Gözden kaybolmuş, unutulmuş bir cami… Fotoğraflardan küçük, sevimli, zengin işlemeleri olan bir camiye benziyor.
Köyün göz nuru eseri için köyde yaşayan İdris Özdemir, Cumhurbaşkanlığına mektup yazıyor. Onlar Erzurum Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’ne, onlarda İdris Özdemir’e. Özetle: “2863 sayılı Kanun’un 10. Maddesince koruma kurulları kararı alınmadan herhangi bir işlem yapılamayacaktır. Caminin onarımına yönelik hazırlanacak projelerin iletilmesi durumunda, gündeme alınıp gerekli işlem başlatılacaktır”.
Kültür varlıklarını Koruma Vakfının sorun çözme yeteneği bu! Temel ve dursun fıkrası gibi. Organizasyon mükemmel, icraat sıfır…
 Köyde yaşayan vatandaşın, ilgi, emek ve girişimciliğini kutlamak lazım... Siyasetçinin, devletin, basının göremediğini vatandaş görüyor ve mücadele ediyor.
Hangimiz bunu yapabiliyor, çevremizde yaşananlara duyarlılık gösterebiliyoruz. Vatandaşın hassasiyetini devleti temsil edenler in de göstermesi gerekmiyor mu? Vakıf, proje hazırlansın diyor. Köyde yaşayan vatandaş nasıl hazırlayacak bu projeleri?
Maalesef, bize de yok olan bu eserlere bakıp, hüzünlenmek kalıyor.