Günümüze kadar gelen tarih ya da tarih olma iddiasıyla yapılan çalışmalar içerisinde bilimsel ilke ve yöntemlere uymayan, yanlış ya da yanlı, ciddiyetsiz veya çarpıtıcı, kes-yapıştırıcı veya çeviri hırsızlığı türünden olanları deşifre etmek için yapılacak bir aramada fazla güçlük çekilmeksizin çok sayıda örneğe erişmek mümkündür. Güçlük, bu tür çalışmaların çokluğu karşısında, onların ne yolla ortadan kaldırılacaklarına karar verip uygulamaktır. Güç ama mümkün olan yollardan en makul ve pratik olanı, onları yok sayacak olan okuyucu kitlelerin bilgi ve bilinç sahibi olmalarıdır. 
Bu makalenin hedefi ve sınırları, bir ayıklama ameliyesine girmek ve bu ameliyede sayısız somut örnekleri ortaya koymak değildir. Ancak, kısa açıklamalarla ana başlıklar halinde, tarihimsi çalışmaların en azından bir kısmını her birini karşıtlığı içerisinde vurgulamak mümkündür.
Gizemciler – Bilimciler: Gizemci yazarlar, tarihte gizem içeren olayları araştıran hatta bunları gizeminden soyundurup somut gerçeklik haline getirenler değil, hakkında fazla belge ve bilgi içermeyen konulara gizemli bir atmosfer oluşturmaya çaba gösteren kimselerdir. Geçmişe ait basit bir metin, örneğin Platon’un sıradan bir paragrafında vurgulanan Atlantis, asla basit, açık ve anlaşılır olma yönünde bir araştırma konusu değil; Mu benzeri diğer bir fantastik konu gibi olağan üstü kadim bir geçmiş, bugünkü uygarlığın tüm verilerinin esas kaynağıdır. Gizemci ya da fantastik yazarlar için geçmişteki insan aklı çok yetersiz olmalı ki, Mısır piramitlerinin insan yapıtları arasında olması asla düşünülemez. Gizemcilerin ikna yöntemi çoğunlukla ciddi bilimsel çalışmaların cımbızlanıp tahrif edilmesi veya iğdiş edilmesi biçimindedir. Bu grupta olan bazı kimseler, yazınsal tarihi yetersiz bazı topluluklara ata aramak ve bugünün çaresiz zavallılarına(!) çok derin bir tarih icat etmek için şaşılası bir emek harcarlar. Hızlarını alamayan tarih icatçılarından pek çoğu için tüm kadim uygarlıklar, nasılsa günümüze homojenitesini korumuş(!) her hangi bir toplumun veya etnik bir kitlenin geçmişi ve bu kitlenin eseridir.
Bilimci katı nesnelci pozitivist biri için ise varolmak, tek bir cepheden hemen her ortaya konulan bilgiyi, kendi bilgi alanlarının dışında görmekle, kendi bilim algısı içine girmediği için yeni açılımları kabul etmemekle ve sığındıkları bilim tapınağından hiç çıkmamakla mümkündür. Bu bilim papazlarının vaazlarında en çok kullanılan argümanlar; din, inanç, gizem, duygu ve hamaset dışılıktır. “Bilim adamı” olmakla “bilimci adam” olma ayırdına varamayan bu kimseleri ayakta tutan kendi ürettikleri fikirler değil, bu ayırdın farkında olmayan formatlanmış her hangi bir kitle veya cemaattir. Bilimci yobaz, hayatın bütünlüğü içerisinde yer alan olguların ve bunlar arasındaki ilişkilerin niteliğinden habersizdir. Örneğin “ben üniversiteye tüm inancımı dışarıda bırakır girerim” gibi akıl dışı ve gülünç bir söz, bu tip bilimci bir bağnaza ait olabilir. Her nasılsa o, varlığını bazı bloklara ayırmıştır ve her nasılsa yarım bir insan, evrimini tamamlamamış bir hominit olarak bilimle ilişki kurmaya çalışmaktadır.
Hamasetçiler – Nihilistler: Bilimsel çalışmaların yetersiz, bilim adına fazla bir yenilik getirilemeyen, bilim adına ortaya bir şeyler koymak yerine, hazır verileri ithal eden ülkelerde yaygın tarihçi tipi hamasetçilerdir. Nesnellik diye her hangi bir sorunu olmayan, bu yolda uğraş vermeyi gereksiz gören hamasetçi biri için, hazır verileri duygusal bir edebiyatla yeniden sunmak, kendi aidiyet duyduğu toplumun geçmişini veya bu geçmişte yaşayan bazı kimseleri yüceltmek öncelikle bir görevdir. Tarihsel hamaset, devlet gibi bazı seküler kurumların veya ölmüş gitmiş insanları yüceltmeye yöneldikçe, hem yüceltilenin gerçekliğini örtmekte hem de yücelten bireyi bir o kadar alçaltmaktadır.
Hamasetçi tutumun bilim dışılığının beslediği diğer uç ise inkârcılıktır. Geçmişe ilişkin olay ya da olguları, ideolojik veya başkaca kaygılarla hoş görmek istemeyen, kendi varoluşunu kendi dışındakilerin yokluğu oranında ortaya çıkarabileceğine inananların kolaylıkla yaptıkları iş, inkâr etmektir. İlginçtir ama inkâr tarihçiliğinin yoğunlaştığı alanların başında gelişmiş addedilen batı gelmektedir. Batının kendine uygun gördüğü geçmişin inşası, belli ölçüde batı dışı toplumların gerçekliğini görmemek veya kendilerince küçük bir parça olarak görmektir.
Seçkinciler – Yığıncılar: Tarihsel geçmişi ele almak bütün bir geçmişi yeniden kopyalamak olmadığı için, kültür ve uygarlık süreçlerini anlamamıza imkân veren gelişmelerin seçiminde bulunmak kaçınılmazdır. Bu nedenle seçmecilik, tarihsel yöntemin olmazsa olmazlarındandır. Seçkinci tarihçiliğin seçme işleviyle doğrudan bir ilgisi yoktur. Tarih yazımında seçkincilik, gelişmelerin ana saikleri olduğu kabul edilen insan ya da kitleleri ön planda tutup çoğunlukları yalnızca etkisiz güruh olarak kabul etmektir. Seçkinleri önemseyen, gizli veya açık biçimde onlara saygı duyan seçkinci yazım yanı sıra seçkinleri aşağılayan ve “kötü” olan bu saiklerin fiilleriyle tarih inşa edenlerin her ikisi de bu grupta yer alır.
 Yığıncılık, yöntem olarak seçkincilerden ayrılmaz. Egemenlerin yerine yönetilen halkları ya da sınıfları koymak yetmektedir. Seçkinci tarihçinin saygı veya düşmanca duygularının yerini yığıncı tarihçide acıma duygusu ve vicdani sorumluluk alacaktır. Gerek seçkinci tarih yazımlarında gerekse yığıncı tarihlerde, çoğunlukla tarihçinin politik tutumu önemli bir belirleyicidir. Tarihçi bireyin her hangi bir politik görüşünün olmasıyla, onun geçmişe karşı politik bir tutum alması farklı şeydir. Tarihçi diyebileceğimiz birey, hiç kuşkusuz bu farkın bilincinde olandır.
Karşıtlıkları içerisinde bu listeyi çoğaltmak mümkündür. Anakronikler – gelecekçiler, ahkamcılar – çekimser mahcuplar, dar kesit uzmanları – nesnellik dışı genellemeciler, hırsızlar ( ki bunlar içerisinde her hangi bir çalışmayı eğip büküp farklı cümle hokkabazlığıyla kendi çalışması gibi sunanlar ağırlıktadır) – aşırı tevazucular, kes yapıştırıcılar – mesnetsiz gevezeler, doğrusalcı şabloncular – yorumlama yoksunu nakilciler, resmî/ulusçu ideolojinin kurumlarında yuvalanıp vaziyete uyum sağlayan sülükler – alternatif sunduğunu sanan karşıtlıkçı hokkabazlar vb. Bunlardan ayrı olarak, tarihsel bir araştırma metni ortaya koymak için yapılan nice etik dışı tutumlar var ki, bunlar önemli ölçüde okur kitlesi tarafından da kolaylıkla fark edilebilirler.
 Yöntem bağlamında temel olgular ve duyarlılıklar
Tarih, doğanın ya da biyolojik bir varlık olarak insanın geçmişini veya mevcut bir toplumsal dokunun o günkü konumunu ele almaz. Tarihteki olaylar doğa olaylarından ve sürmekte olan toplumsal olaylardan farklıdır. Bu nedenle tarihin yöntemi, olayların geçmişteki niteliği göz önüne alınarak şekillenir. Kaldı ki tarih biliminde belge esas olduğundan, diğer sosyal bilimlerden de farklı bir yönteme sahiptir. Çünkü tarihteki bir olayın gerçekliliğini doğrulamak ve bu aşamadan sonra yorum yapabilmek için öncelikle belge göstermek gerekir. Bu nedenle, yapılacak araştırmaya ilişkin önce belge ve kaynakların bulunması, bulunan bu kaynakların belli bir düzende incelenip eleştirildikten sonra senteze gidildikten sonra metinleştirilmesi gerekir.