Rahman Ve Rahîm Allah’ın Adıyla…
Şikâyetimiz hep güldendir,
Güle sorsan Bülbül’den…
Ne Bülbül’den güldendir,
Dertlerimiz gönülden..!
 
            Bizlere beyânı ve kalemle yazı yazmayı öğreten Allah’a hamd olsun.
            Yeryüzünün gelmiş geçmiş en güzel, en nezih ve en mutmain kalbine sahip olan Peygamberi (s.a.v)’e, O’nun Âl ve Ashâbına salât ve selam olsun.
            Yüreklerini Allah’ın dini üzere sabit ve mukim kılan, selim bir kalb ile Rabbine kavuşmayı hedefleyen mü’minlere de selam olsun.
            Rabbimiz Kerim kitabında; “O gün ne mal fayda verir, ne de evlatlar. Ancak Allah’a kalb-i selim ile gelenler müstesnâ”buyurmaktadır.
            Anlaşılan o ki kalb önemli. Hele hele o kalb selim bir kalb ise, Rabbini razı etmiş ve Rabbinin de kendisinden razı olduğu bir kalb ise.
            Gel gör ki ummadığımız bir anda bizi yoklayabilecek olan bir “kriz” hayatın sonu anlamına gelebileceği gibi, o kalbi sarmalayan ve çepeçevre kuşatan “günah kirleri” de huzurun ve hakiki hayatın sonu anlamına gelebiliyor. Bu nedenle “kirlerden arınmış” bir “kalb-i selim”i Rabbimize sunabilecek miyiz?
            Böyle bir endişe ile “Kaleme ve yazdıklarına yemin”eden Rabbim’ in bizlere yüklediği sorumluluğu düşünerek, muhatap olduğumuz insanlar kitlesine bir takım hakikatleri haykırmak nasıl ki bizim için ilâhi bir sorumluluğu gerektiriyorsa; hayatı isyan ve kusurlarla dolu kullarının, günahlarını affedecek olan Rabbimin; kullarından da bizi hatalarımıza karşı yapıcı tenkidlerde bulunarak düzeltmeye ve uyarmaya çalışmalarını istemekte bizim ihtiyacımızdır.
            Aklın, bilimin, tecrübenin, gücün, ünün, servet ve şöhretin öne çıkarılıp, kalbin geri plana itildiği bir dünyada insanların kalblerine hitab edecek olmak ne kadar zor bir mesele olsa da, asıl dönüşüm ve değişimin merkezi, kilit noktası kalb olduğu için yine orayı hedef almak gerektiğine inananlardanım âcizane…
            Her şeyin keşmekeş bir hal aldığı günümüz dünyasında, yaslanacağımız sıcacık gönüllere ne kadar da ihtiyacımız var. Dar zamanlarda, zor geçitlerde Rabbin rahmet ve bereketinin kuşattığı geniş yüreklerin bizleri kucaklaması gerekiyor. Kararan kalblerimizdeki kara noktaların silinmesi için kardeşlerimizin öncelikle yüreklerini ihlas ve samimiyete açması gerekiyor. Yeniden bir bilinç inşası için kolları sıvamak gerekiyor. Şurada dizelediğimiz satırlardan sadırlara (göğüslere) ne yansıyacak, onu ancak Allah bilir. Bize düşen ancak o yolda çalışmalarımızı ortaya ihlas ve samimiyet ölçüleri içerisinde koyabilmektir.
            Kalbsiz bir dünya ateş topu ve kan deryasından başka bir şey değildir. Hayatın merkezine kalb’i koymak, hayatı doğru anlamak ve doğru yaşamakla eş anlamlıdır ve böyle bir dünyanın insanlığa müjdesi ancak rahmet ve adalettir.
            Yaşadığımız çağın gönülsüz, güvensiz ve doyumsuz insanı yorgun ve şaşkın bir halde… Ne ile teselli bulacağını unutmuş ya da bilememenin ıstırabını yaşıyor. Modernizmin ve buna bağlı olarak gelişen seküler hayatın yok saydığı “kalb” ten doğan boşluğu doldurabilmiş değil. Modern hayatın ya da çağın diyelim, en büyük yitiği maalesef kalb’dir.
            Kalb’ siz ve ‘Ruh’suz bir dünyanın muamma ve meçhul boyutları arasında insanlar arayışlarını sürdüredursunlar, yarın “Ah Kalbim!” demeden önce kalbimize sahip çıkmamız gerektiğinin altını önemle çiziyor, “Söz’ ün dumûra uğradığı” günümüzde yeniden;
            “Söz ola kese savaşı,
             Söz ola kestire başı…
             Söz ola ağulu aşı,
            Yağ ile bal ede bir söz!”
            Kıymet ve te’sirinde güçlü kelâmlarda buluşmak ümidiyle bütün okuyucularımı Rabbimin hıfz-u emânına emanet ediyorum.

            Selâm ve Dua ile…
 
Şeref İŞLEYEN