İslam Dünyası olarak bugün en temel sorunlarımızın başında cehalet geliyor. Cehalet, aynı zamanda diğer sorunların da temelini oluşturuyor.

Cehalet, önyargıyı; önyargı taassubu: taassup da şiddet ve kavgayı tetikliyor.

Bugün dünyada yaşanan mezhep kavgalarının ve çatışmalarının temelinde bu hastalık yatmaktadır.

Bu durumun zıddı ve panzehri ise bilgidir. Neticede bilgi en güçlü ve kalıcı silahtır.

Bilgi, bilinçlenmeyi; bilinçlenme, hoşgörüyü; hoşgörü ise adaleti ve merhameti beraberinde getirir.

Bugün kanayan yarayı, akan gözyaşı ve kanı durdurmanın yolu bilginin yanında “öteki”ni anlamaktan geçiyor.

Tektipçi, otoriter, “kargadan başka kuş tanımam” mantalitesiyle olaylara yaklaşmanın sonunda ortaya çıkan ağır faturaları geçmişte ödediğimiz gibi hala ödemeye devam ediyoruz.

70’li yıllarda yaşanan olaylar ve Sivas, Maraş, Başbağlar vb. katliamlar hala hafızalarımızda dün gibi duruyor.

0 yüzden “öteki”ni ve değerlerini anlayabilme, empati kurup saygı duyabilme becerisini gösterebilme erdemi çok değerli ve önemli.

Bu konu, bilgi ve bilinçlenmenin ötesinde hemen yanı başımızdaki insanları anlama, onlara dokunabilme, iletişim kurabilme adına çok kıymetli.

Konuya hemen teolojik reflekslerle bakmak yerine, temel insan hakları ve özgürlükler bağlamında bakmanın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Neticede insanların düşünme, inanma, kendini ifade edebilme, ibadetlerini yerine getirebilme gibi en tabi hakları doğuştan gelir ve elinden alınamaz haklarındandır.

Bu konu aynı zamanda milli birlik ve güvenlik konusudur. Çünkü, bu noktada bilinçli ve hazırlıklı olmazsak geçmişte olduğu gibi her zaman tuzağa düşme ihtimali mevcuttur.

Hani askeri terminolojide bir söz vardır; “Barış zamanı ter dökmeyenler, savaş zamanında kan dökerler.” Biz bugün aklıselim hareket edip gerekli önlemleri almazsak, yarın en ufak bir provokasyonda birbirimize rahatlıkla düşürülebiliriz.

Bu noktada tarihin verilerinden mutlaka yararlanmalıyız. Tabi bu noktada doğru ve objektif tarih okumaları yapmalıyız.

Çünkü, eğer tarihi ve tarihi şahsiyetleri doğru okumazsanız, onları ya kutsarsınız ya da düşmanlaştırırsınız.

Örneğin, Kerbela’yı doğru okuyup anlamazsanız, bugün -hiç alakası olmadığı halde- birbirinizi suçlar, yeni Kerbela’lara kapı aralarsınız.

İslam Tarihini doğru okumazsanız, İslam ve Müslümanlar arasındaki uçurumu izah edemezsiniz.

Mezhepler Tarihini bilmezseniz, ‘mezhepliolmak’la‘mezhepçi olmak’ arasındaki nüansı yakalayamazsınız.

Tarihte yaşanan din-iktidar ilişkilerini bilmezseniz, bugünkü hadiseleri ve adeta dinleştirilmiş mezhep algılarını ve sonucunda ortaya çıkan çatışmaları çözemezsiniz.

Yazımın başına dönüyor ve tekrar ediyorum: Bilgi güçtür.