“Evin misafirperver hanımı, kapıyı açtığında karşısında iyi giyimli, efendi görünümlü üç yaşlı kimseyle karşılaşınca bir an için duraladı. Tanımadığı bu üç yaşlı, galiba yolcuydu. Belli ki bir arzuları vardı:

-Eğer aç iseniz buyurun sofra kurayım, karnınızı doyurun, dedi kadın.

Her üçü de aynı şeyi söyledi:

-Beyiniz evde mi?

-Henüz gelmedi. Az sonra gelir.

-Öyleyse o geldikten sonra gelelim.

-Siz bilirsiniz.

Onlar, evin beyinin gelmesini dışarıda beklerken, evin hanımı da mutfakta geliniyle birlikte yemek hazırlıklarına hız vermişti. Derken evin beyi de çıkageldi.

Kadın kocasına az önce olanları anlattıktan sonra dedi ki:

-Haydi git çağır da, karınlarını doyursunlar.

Kocası dışarı çıktı. Az ötede halen beklemekte olan üç kişiye seslendi:

-Haydi buyurun gelin içeri.

Kapının önüne kadar gelen üç ihtiyar, enteresan bir sürpriz yaptılar:

-Teklifiniz için çok teşekkür ederiz. Ancak biz üçümüz bir anda içeri giremeyiz.

Şaşırdı ev sahibi:

-Neden ki?

Bir tanesi kendini ve arkadaşlarını tanıştırdı:

-Benim adım “Sevgi”, bunun adı “Zenginlik”, bunun adı ise “Başarı”

-Eee, ne olacak şimdi?

-Şimdi lütfen içeri girin ve ailecek karar verin.

-Ne kararı?

-Bizim hangimizi çağırırsanız o gelecek. Onun kararını verin.

Bu üç kimsenin sıradan kişiler olmadığını anlayan ve şaşıran adam, bir o kadar sevinerek içeri girdi. Hanımına seslendi hemen:

-Gel Hanım gel, enteresan bir şey bu. Şans kapıyı çaldı galiba.

Ardından, az önce dışarıda yaşananları anlattı adam. Ev sahibi hanım, fikrini söyledi hemen:

-Başarıyı davet edelim, Başarı’yı.

Kocası esef etti:

-Yahu Zenginlik’i çağırsak fena mı olur?

O sırada, mutfakta sofra hazırlama işini tamamlayan evin gelini geldi. Konuşmaya o da katılmıştı:

-Bana kalırsa, evimize Sevgi’yi davet edelim.

Kaynanası da kayınpederi de sordu:

-Nedenmiş o?

-Sevgiyi çağırırsak, evimize sevgi dolar.

Bu anlamlı söz karşısında düşündüler... Gerçekten Sevgi dolardı evleri. Hemen dışarı seğirtti adam:

-Sevgi hanginizdi Sevgi? Onu davet ediyoruz biz.

Sevgi, ayağa kalktı. Eve doğru yürümeye başladı. Daha bir adım atmışlardı ki, evin beyi şaşırdı. Çünkü ardından Başarı ve Zenginlik de ayağa kalkmış geliyordu. Meraklanarak geri döndü:

-Şey, ben sadece Sevgi’yi çağırmıştım. Hani içinizden yalnız birisi gelebilirdi? Siz niye geliyorsunuz?

Başarı ve Zenginlik şöyle dediler:

-Eğer Sevgi’yi değil de ikimizden birini davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz dışarıda kalırdık. Ama şimdi Sevgi’yi davet ettiniz. Biz Sevgi’siz yapamayız. O olmazsa biz de olmayız. Olsak da mutlu olamayız. O nereye giderse biz de oraya gideriz. Çünkü, sevgisiz hiçbir şeyin kıymeti yok. Aksine nerede sevgi var ise, orada başarı ve ardından zenginlik vardır.”

Kıssadan hisse sevgili dostlar! Hayatın tadı tuzu sevgide değil mi? Sevgisiz mutluluk, başarı, zenginlik mümkün mü?

Olsa da kıymeti yok. Sevgiyle kazanılmayan emeğin de anlamı yok yemeğin de tadı tuzu yok!

Bütün nebiler, veliler, Allah dostları arifler sevgi dinini getirmişler…tatmışlar, tattırmışlar…

O yüzden Yunus Emre (r.a) boşuna söylememiş:

“Ben gelmedim kavga için

Benim işim sevgi için

Dost evi gönüllerdir

Gönüller yapmaya geldim.”

Gönüller yapmaya niyet edenlerin varsın dünyalıkları harap olsun. Onlar mana planında kazanmayı maddeye tercih etmişlerdir.

Sevgi erleri o sıcacık yürekleriyle buz gibi yürekleri ısıtmışlar, kar kaplı ruhları güneş gibi eritmişlerdir.

İhtiyacımız olan işte bu değil mi sevgili dostlar? Ne kadar hasret kaldık değil mi o güzel insanların sıcacık sohbetlerine!

Ne kadar hasret kaldık değil mi, şu çokça kalabalıkların içerisinde nadir insanlar bulup hemhal olmaya!

Ne kadar özlem duyuyoruz değil mi, cıvıl cıvıl sevgi kokan komşuluklara, dostluklara!

Ne kadar açız değil mi, karınlarımız bir şekilde doyarken ruhlarımızın sevgi eksenli engin dinginliklerini dinlemeye!

Her şeyin satın alındığı şu garip dünyada, satın alınamayan dahası paha biçilemeyen sevgiyi bedavaya getirmeye ne dersiniz?