İnsan ve Siyaset: Batı dünyasında “üst insan”, Hindistan ve interlantında “nirvana”, İslâm dünyasında ise “insan-ı kâmil” vurgusu, hayatı gerçek anlamıyla kavrayan ideal insan özleminin terennüm edilişidir. XXI. yüzyıl, bütüncül açıdan bakıldığında ya da tevhidî algı içerinde muhasebesi yapıldığında “merkezî insan” formuna haiz bireyleri öncelleyen cephesiyle kendini göstermektedir. Yüzyılımızın bu cephesi, siyasal arenada da sıradan/vasat, profan, içi boş hamasi söylemlerin ötesine geçemeyen, popilist özellikleriyle malûl siyasi kimlikleri artık dışlamakta, kitleler “yeryüzünü yeniden inşa etme bilgi ve donanımıyla mütenasip projeleri” esas almaktadır. Nitekim, 2023 Türkiyesi hedeflerine odaklanan siyaset ve toplum, demokrasinin içselleştirildiği günümüzde yeni ve doyurucu tezler üretme bilgi ve istidadına haiz yetkin kişilerin seçilmesini zorunlu görmektedir.

Türkiye’de toplumsal, ekonomik, askerî ve ekolojik sorunlarla yoğun olarak yüz yüze gelmesine paralel olarak resmî ya da gayri resmî ideolojilerin halkın genel isteklerine aykırı biçimde ayakta kalma çabaları giderek zayıflamakta; demokratik çizgi içerisinde yerel unsurlar kendi renk derinliklerini kavrarken, bu renkler bütünü çerçevesinde oluşturulan ulusal varlığın evrensel boyutlarda kavranıp geliştirilme çabaları artmaktadır. Bu gelişmeler ülkemizin bulunduğu bölge bir yana, yer yüzünde saygın bir mevkiye çıkarılması açısından nâmütenahi umutlara da vesile olmaktadır.

Ülke sorunlarının bir takım paranoyatik tavırlarla tabulaştırılmasına karşın, sorunlarla yüzyüze gelme cesaretine alt yapı oluşturan bilgi birikimi inkâr edilemez boyutta artmıştır. Toplumun genel çıkarlarına aykırı olarak, bazı ayrıcalıklarının elden çıkması korkusuyla ayrıcalıklı azınlıklar tarafından tutunulmaya çalışılan ve sürekli tekrar edilmekten başka hiçbir içeriği olmayan boş sloganlar ve marjinal / skolastik, tutucu, kalıpçı düşünceler giderek tükenmekte; içinde şahsiyetli bireyler olarak yaşanılan bir devletin vatandaşı olma isteği ise sürekli olarak büyümektedir.

-Bugünlerde üzerinde çokça konuşulmakta olan, önümüzdeki süreçte ise ayrıntılı tartışmalarla yapılacağı “başkanlık sistemi”ya da “başkanlık sistemi-parlamenter sistem karşılaştırmaları” nda; öncelikle ön yargılardan, ezbere sarfedilen sloganlardan, subjektif kanaatlerden ayrı olarak, sağlıklı bir biçimde analize ihtiyaç vardır. Bunun için öncelikle siyasetin, siyaset biliminin, mevcut siyasal sistemlerin gerçeğinin kavranması iktiza eder. Bu yazı, sözü edilen tartışma konularına ilişkin –özet- niteliğinde mütevazi bir katkı olarak görülmelidir.

Siyaset: Devlet işlerini düzenlenmesi ve yürütülmesi sanatı; devlet, ülke, insan ilişkileri içerisinde yönetim ya da bir amaca ulaşmak için gerektiği gibi davranmak anlamına gelmektedir. Batı dillerindeki karşılığı “politika”dır. Siyasetin birçok tanımında devlet ve faydacılık ön plâna çıkmaktadır. Buna göre; bir devleti yönetme ve bu devletin dış ilişkilerini yürütme sanatına siyaset denilmektedir. Bu tanımı daha da açan André Lalande, “siyaset, ekonomik ve sosyal diye adlandırılan sorunların; adalet, yönetim, sanat, bilim, öğretim, ulusal savunma gibi uygar hayatın diğer uğraşıları karşısındaki devletle hükûmeti akla getirir” demektedir. Ancak, devlet örgütünün ortaya çıkışından önce de yönetimlerin olduğunu, çeşitli biçimlerde biraraya gelen topluluklarda yetki ve denetimlerin kurulduğu bilinmektedir. Bu nedenle, siyasette belirleyici olan iktidar / güç ve yönetim kavramlarını göz önüne alarak daha kapsamlı tanımlara ihtiyaç duyulduğu ortadadır.

Toplumsal yapıların şekillenmesinde öncelikle ekonomik süreçlere önem veren tanımlarda, siyaset; üretici güçlerin belirlediği bir üst yapı kurumudur. Siyasetin itici gücü ise sosyal sınıflar arasındaki çatışmalardan kaynaklanmaktadır. Oysa ki, toplumsal yapıların belirlenmesinde ekonominin biricikliği düşüncesi artık aşıldığı gibi tüm tarihsel – toplumsal geçmişi mutlak olarak “sınıfsal çatışmalar” içinde değerlendirmek de kapsayıcı bir gerçekliği yansıtmamaktadır.

Batı düşüncesi sürecinde modern sosyolojinin önemli düşünüründen biri olan Max Weber, siyasal anlayışı belli bir toprak üzerinde, gerektiğinde fizikî zora başvurabilme meşruluğuna sahip yönetsel bir örgüt tarafından yasa koyma ve uygulama egemenliğine sahip bir gruba dayandırmaktadır.

Günümüzde siyaset, daha kapsamlı ve içeriğinde iktidar / güç, yönetim, toplumsal yapılar, toplumsal değer, ilişki ve ihtiyaçlar esas alınarak yapılmaktadır. Buna göre siyaset; toplumsal hayatın devamı için, insanlar ve kurumlar arasındaki ilişkileri belirleyen, belli bir yönetim / iktidar mekanizması oluşumu içinde gerekirse zora dayanarak düzenlenmiş yasa, eylem ve denetim etkinliklerinin bütünüdür. (devam edecek)