Parlamenter sistemin uygulamalarında pek çok sorunlarla karşılaşıldığı, başta Türkiye olmak üzere, bu sistemle idare edilen bütün ülkelerde yaşanılarak öğrenilmektedir. Her sistem, tasarlanıp uygulamaya geçirildiğinde, çıkabilecek sorunların da yine o sistemin içinde kalınarak çözülebileceği ön görülür.

Ancak; klasik parlamenter sistemin XXI. yüzyıl içerisinde kendini revize edemediğinde, bazı demokratik sivil baskı grupları harekete geçmediğinde ya da sorunlar halk oylamasına götürülmediğinde bunu başaramadığı görülmüştür. Nitekim, Türkiye’de bir çok konu yanı sıra cumhurbaşkanının da halk tarafından seçilmesi yoluna gidilmesi, temelde parlamenter sistemin tıkanabildiğini, bu tıkanıklıktan çıkmada yetersizleştiğini ap açık ortaya koymuştur.

İkinci olarak, parlamenter sistem ana omurgasını koruduğu sürece, paryatif değişikliklerle siyasal hayatın ihtiyaçlarına gerektiğince cevap verebilir bir niteliğe kavuşturulamaz. Eğer bu amaçla zamanın koşullarına, vatandaşın taleplerine uygun bir sistem oluşturulmuş denebiliyorsa, revize edilen sistem parlamenter yapının çok uzağına savrulmuş demektir. Bu yapı, bilimsel ve toplumsal gerçekliğin de dışında, mevcut yapı ve kurumları geleceğe taşımakta da güvenilir dokulardan mahrumdur. “Yarı başkanlık” denilen sistem ise temelde parlamenter sistemin yetersizliğine karşı geliştirilmek istenen, siyaset bilimi açısından “ iki arada bir derede”, zamansal olarak “ne idüğü belirsiz” bir sapmanın modelidir ve “karma ekonomi” diye seslendirilen yapı gibi çaresizliklere yarı çare veya çareymiş gibi sunulan sulandırılmış başkanlık sistemidir.

Üçüncü olarak, parlamenter sistemde hükûmet kurma çoğunluğuna erişen her hangi bir parti ya da ittifak kuran partiler, yürütme yanı sıra yasamaya da egemen olduğu için, yasamanın ayrılığı ilkesi boş bir laf olmaktan öteye gitmez. Yürütme ve yasamanın birleşik hâle geldiği bu tabloda, yasamanın denetiminden bahsedilemez. Parlamenter sistemin bu temel zaafını görmeksizin, tek bir partinin her hangi bir partiyle iş birliğine ihtiyaç duymaksızın iktidar olması karşısında, bunu “tek parti diktatörlüğü” diye addedip sızlanmak ise siyasal bilinç mahrumu dangalaklık olarak telakki edilir. Zira çok partili bir parlamenter sistemde gerekli oy çokluğuna erişemeyenlerin “tek adam”, “tek parti hegemonyası” biçimindeki çıkışlarının hedefinde dolaylı olarak bizzat halk vardır ve suçlanan halkın iradesidir. Ve eğer, her hangi bir partinin tek başına iktidar olmasının verdiği avantajla keyfî uygulamalar yapılıyor ise, bunu önlemenin demokratik, hukuki ve yasal yolları vardır. Ancak, köklü çözümler bulunmak isteniyorsa, öncelikle mevcut parlamenter sistemin zaaflarını kabul edip alternatif sistemler üzerinde ciddi olarak durmak gerekmektedir. Günümüz dünyasında Türkiye’nin iktidar ve muhalefetiyle “başkanlık sistemini” tartışıyor olması umut vericidir.

Başkanlık Sistemi: Yazı dizimizin altıncı makalesinde “Siyasal sistem, bütün bir topluma şamil olarak genel amaçlar ve pratikler sürecinde oluşturulan kapsayıcı bir örgütlenme” olduğuna vurgu yapmış” ve “..oluşturulan siyasal sistemin, o ülkenin tarihi, kültürel, ekonomik ve toplumsal yapısı ile o ülkenin uluslar arası konumuna göre şekillendirilmesi” gereğine değinmiştik.

Başkanlık sistemi, başkanın doğrudan halk tarafından seçildiği ve yürütmenin başına getirildiği hükûmet yapısıdır. Bu sistemde yürütme ve yasama kesin bir biçimde ayrı olduğu için yasamanın denetim niteliği önem kazanır. Nitekim yürütmeyi oluşturan kabine öncelikle işin ehli/profesyonel insanlardan kurulur; meclisi oluşturan her hangi bir parti ya da partilere mensup milletvekillerinden oluşturulması zorunluluğu yoktur. Seçilen başkan parlamentoya değil, mevcut yasalara ve öncelikle halka karşı sorumludur. Buna karşın, başkanın meclisi fesh etme ya da süresini kısaltma veya uzatma yetkisi yoktur.

Başkanlık sisteminin en önemli avantajlarından biri de siyasal istikrarın korunabilmesi ve sürdürülebilmesidir. Başkana karşı sorumlu olan yürütme, her hangi bir parti ya da baskı gruplarının etkisinde kalmadığı için, partizanca davranamaz, bu yönde kararlar alamaz. Parlamenter sistemde parti taassubu ve parlamento iç çekişmeler yasaların çıkmasında sorun yaratıp gecikmelere neden olurken, başkanlık sisteminde önemli kararlar çok daha erken çıkabilmektedir. Çağımızda hızla değişen dengeler ve her an ortaya çıkması mümkün sorunlar karşısında erken tepki vermek ve ülke menfaati adına hızlı kararlar almak için de başkanlık sisteminin hareket kabiliyeti büyük önem taşımaktadır.