“Müslümanlar, frenk elinde esir iken Hak Teâlâ’nın beni tebessüm ederken görmesinden hayâ ederim” derdi

 

15.Mayıs.1174 de Vefatının 842, yıldönümünde Bu büyük komutana Allah’tan Rahmet dileyerek başlamak istiyorum.

Yıllar önce dinlediğim ve çok etkilendiğim bu menkıbe veya keramet mi? Siz nasıl kabul ederseniz edin, benim çok hoşuma gitmişti. El-Emir'ul-Adil (Adil hükümdar) lakaplı Emir Nureddin Zengi’nin Ölüm Yıldönümünde sizlerle paylaşmak istedim.

On ikinci asırda Haçlı seferlerinin en şiddetli yıllarında, Haçlı birliklerine kan kusturan Büyük Selçuklu Türk devletinin hükümdarı Rükneddin Mesut’un damadıdır. Suriye’de bulunan Halep ve civarında ki 50 şehrin Emiridir. Selahaddin Eyyubi nin Emiri ve Komutanıdır. Nureddin Zengi Oğuz Türklerinin Avşar Boyundandır.

1162 senesinde bir rüyâ görür Peygamber efendimiz (s.a.v.) rüyasında 3 adamı sultan'a göstererek,"Nureddin! Bu adamlardan beni kurtar!" diye buyurur. 

Uykudan uyanır, abdest alıp tekrar uyur, aynı rüyayı tekrar görür.                                Bu hal üç defa tekrar edince, Yatağından fırlayan Sultan, "Bu rüya doğru bir rüyadır. Resülüllah tehlikede." diye düşünerek, sabahı beklemeden, yanına Veziri ve sadık adamlarından 20 kişi alarak ve çok süratle giderek 16 günde Medine-i Münevvere'ye varır. Mescidi nebevide İki rekât namaz kılar, Resulullah Efendimizin kabrini ziyaret ederler. Veziri: Sultanın herkese sadaka dağıtacağını, Genç, ihtiyar herkesin Mescide gelip Sultanın elinden sadakasını alması için ilan yaptırır.

Halk, Sultan'ın bu ani ziyaretine hem sevinir, hem de şaşırır. Ertesi günü, genç-ihtiyar, kadın, erkek, çocuk bütün şehir halkı gelip sadakasını alır. Herkes gelip sultanın önünden geçer. 

         Sultan geçenler arasında rüyada kendisine gösterilen adamları göremez. "Buraya gelmeyen kimse kaldı mı?" diye şehrin valisine sorar. O da Sevgili peygamberimizin kabrinin bulunduğu yere yakın bir evde oturan 3 Mağribli nin gelmediğini söyler. 
Sultan derhal o 3 kişiyi zorla getirtir. Görür ki, bu adamlar rüyada kendisine gösterilen 3 kişidir. Derhal bunları tevkif ettirir. 
         Sultan maiyeti ile beraber bu eve gider ve eve girince görürler ki, evin içinde büyük bir tünel kazılmış ve tünelin ucu da Ravza-i mutahhara'ya iyice yaklaşmıştır. Mağribîleri muayene ettirir. Suçluların sünnetsiz ve Hıristiyan oldukları ortaya çıkar. Bunlar sorguya çekilince ifadelerinde; 
"Bizler Hıristiyan’ız Kralımız bize çok para verdi Hz. Muhammed’ naşını çalmamızı istedi. Bizde yeraltından tünel kazıp Peygamberin kabrine girip naşını çalıp Avrupa ya götürecektik." derler. 

Hıristiyan kralın gayesi, Hz. Muhammed’in kabrini bozmak, naşını çalmak suretiyle Müslümanların Mekke ve Medine’ye olan bağlılığını ortadan kaldırmak ve İslam birliğini zedelemektir. 
Sultan Nureddin Zengi bundan sonra böyle hainler zarar vermesinler diye, Ravza-i Mutahhara'nın etrafına derin ve su Çıkıncaya kadar hendek kazdırır. Bu hendek epeyce geniş olarak yapılır. Buraya kalay veya bakır eritilip dökülerek kalın bir duvar haline getirilir. Böylece Ravza-i Mutahhara emniyet altına alınmış olur. Allah ondan razı olsun.

 

Peki, kimdir bu Asil ve imanlı komutan Nureddin Zengi:

Rahmetullâhi aleyh, Selçukluların Haleb atabeği ( Emiri) olup Selçuklu sultanı Rükneddin Mesûd’un damadıdır. Oğuzların Avşar boyundandır. Âdil bir hükümdar idi. Elliden fazla şehri Haçlılar elinden almış ve Kudüs’ün fethine de zemin hazırlamıştır. Kendisine daima Ömer bin Abdülaziz’i örnek alırdı. 11 Şevval 569 (15 Mayıs 1174)’de vefat etti.

 

Müslümanlar, Frenk elinde esir iken Hak Teâlâ’nın beni tebessüm eder iken görmesinden hayâ ederim” derdi. 

Büyük İslam Tarihçisi İbnü’l-Esîr der ki: “İslâm’dan önce ve sonraki hükümdarların tarihlerini okudum. Hulefâ-i Râşidîn’den ve Ömer bin Abdülaziz’den sonra Âdil Nureddin’den daha dindar, adaleti onun kadar araştıran, insaf sahibi kimse görmedim. Gece gündüz; ya adaletin yerine getirilmesi veya cihada hazırlanmak yahut bir zulmü kaldırmakla veya bir ibadetle meşgul olurdu. Son derece iffet sahibi idi. Kendisi ve ailesinin yiyecek ve içeceklerinde çok iktisatlı idi.” 

“Bütün merhamet ve yumuşaklığına rağmen son derece heybetli olup düşmanları ondan gayet korkardı. Onda haşinliğe ve kabalığa varmayan bir heybet ve şiddet, zaafa düşmeyen bir incelik ve hilim vardı.” 

“İşte bu sebeplerden dolayı halk da onu çok sever ve hürmet ederlerdi. Öyle ki, bir defa hastalandı, bütün Şam onunla birlikte hasta oldu. Sonra afiyet buldu, bütün Müslümanlar bundan dolayı çok sevindiler.” 

“Bütün memleketinde bid‘atleri kaldırıp sünnetleri ihya etmişti. Rafızîlerin ve Bâtınîlerin bâtıl îtikatlarını tamamen yok etmek için medreseler inşâ etti. İslâm memleketini Frenklerden kurtardıktan sonra en büyük fethi, yüzlerce sene Mısır’da hüküm sürmüş sapık Şîî Fâtımî Devleti’ni ortadan kaldırmak olmuştur.”

Şahsiyeti:

Nureddin Mahmud Zengi, adil bir hükümdar idi. Bu sebeple O'na kendi halkı tarafından el-Emir'ul-Adil (Adil Hükümdar) lakabı uygun görülmüştür. Çocukluğunda iyi bir eğitim alan Nureddin devlet yönetiminde diplomatik bir üslup kullanmıştır. Uygulamış olduğu usta siyaset sayesinde müslümanların birliğini sağlamış ve sonradan komutanlarından Selahaddin Eyyubi tarafından gerçekleştirilecek olan Kudüs'ün Fethi'nin zeminini hazırlamıştır.

Nureddin ileri görüşlü bir liderdi, adımlarını daima geleceği düşünerek atardı. Onun üç hayali vardı. İlki Müslümanları birleştirerek İslam birliğini kurmaktı ki,  bunu hayattayken gerçekleştirmiştir. İkinci hayali yani Kudüs'ün yeniden fethini kendisinden hemen sonra Selahaddin Eyyubi gerçekleştirmiştir. Son hayali ise Konstantiniyye'nin fethi idi, bu fetih de Osmanlı Sultanı II. Mehmed'e nasip oldu.

Nureddin öğrenime çok önem verdi. ŞamHalepHamaHumus ve Baalbek şehirlerinde öğrenim kurumları kurdu. İlk Darul Hadis'i O kurdurdu, kurdurduğu Rasathanede güneş saati yaptırdı. Komutanlarına özel önem vermiş ve başta Selahaddin olmak üzere onları gerek kumandanlık ve gerekse siyaset konusunda yetiştirdi. Öldüğünde kendisi tarafından yaptırılan Şam'daki Nuriye Medresesi'ne defnedildi.Şam'da yaptırdığı büyük hastane, devrin en meşhur mütehassıs doktorlarının hizmet verdiği bir sağlık müessesesiydi. Hadis üniversitesi mahiyetindeki ilk dar-ül-hadisi o kurdu ve pek çok kitap vakfetti. Rasathane kurdurarak, Güneş saati yaptırdı. Dindar olup, ilim adamlarının hamisiydi. Karargâhında dahi Kur’an-ı Kerim okutup, hürmetle dinlerdi. Ülkesini adaletle idare ettiği için “Melik-ül-adil” lakabıyla tanındı. Haftada iki gün halkın huzuruna çıkarak şikâyetleri dinlerdi. Haksızlıkların önüne geçmek ve devletin menfaatlerini korumak için, hassas bir haber alma teşkilatı kurdu. Haberleşmede güvercinlerden de faydalandı. Kendisinin ve aile çevresinin ihtiyaçlarını, ihsanlarını, şahsi malından karşılardı. Ganimetten, âlimlerin helal dediklerinden başkasını almaz, altın, gümüş kullanmaz ve ipek giymezdi.

Kaynak- İslam Tarihi -Tasavvuf Kültür ve sanat - Kerametler ve Menkıbeler

Emin Ayaydın -13.05.2016