Taklidin mantığını yıllarca aradı bizim insanımız, bizim Ülkemiz. Belki bir mantığı vardı ancak, o mantık hep galipmiş gibi görüneni taklit etmekti.

            İşte o sakat kanaat mantığı adeta zehirliyordu. Bir yönü ile de bir hastalık hali idi ki, fertleri, toplumu ve dolayısı ile Ülkemizi özgüven yoksunluğu ile karşı karşıya bırakıyordu.

            İbn-i Haldun taklitçilik hastalığının özgüven olmayışı, arzu, istek ve iddialarından tamamen vazgeçmek ve taklit ettiği karşısında mağlup olduğunu tescil ettirme olarak açıklar.

            Merhum Akif’imizde “taklitçilik” hastalığına vurgu yapmıştır. Dini taklit, adabı taklit, kıyafeti taklit, adabı taklit, politikayı taklit, kültürü taklit, mizacına ve meşrebine uymayan, hulasa her şeyi taklit.

            Hulasa, her şeyi taklit bir milletin fertleri de insan taklidi demektir ki, kabil değil, hakiki bir heyeti içtimaiye yi vücuda getiremez, binaenaleyh yaşayamaz der…

            Evet, maalesef ki, geçmişte her alanda bir ileri üç geri hep patinaj yapmamızın, İbn-i Haldun ve Mehmet Akif’in yaptığı muhteşem tespitlerle nasıl örtüştüğünü görüyoruz.

            Ülkemizin yıllarca yaşadığı dramları, açmazları, siyasi istikrarsızlığı, ilim ve bilimde yetersizliği, müteşebbis ruhun olmayışının ve içe kapanıklığın ve beraberinde getirdiği bir yığın olumsuzlukların kökeninde bizi taklitçilik hastalığına mahkûm etmek isteyenlerin izlediği politikalar olmuştur.

            Şimdi anlıyoruz ki özgüven nasıl bir anahtarmış, bir ümitmiş, bir şahlanışmış, bu dünya arenasında ben de varım ve olacağım demekmiş. Onurlu mağluplar olarak mağlubiyet ideolojisine teslim olmanın, galiplerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şeye yaramadığının farkına varan ve ona göre politika üreten ve izleyen bir Ülkeyiz artık.

            Gayet tabii ki bu özgüven öyle oturduğumuz yerde olmadı. Bu Özgüvenin nedenlerini bir başka köşe yazım da belirteceğim İnşaallah.

Türkiye hakkında içte ve dışta, Basın Özgürlüğünden, demokrasiye, insan haklarından, yargıya, iç politikamızdan, dış politikamıza kadar görüş serdedip her konuya burunlarını sokan, manipülasyon yapmaya çalışan sözde demokrasi havarisi dış ve iç odakların bu kadar hırçınlaşması ne kadar doğru yolda olduğumuzu göstermesi açısından gayet manidardır.

            Zira taklitçilik hastalığı tarifine uymayan bir Türkiye hasımlarımızı çıldırtıyor.

            Tüm dünyada olup bitenler, Ülkemizde yaşananlar, (pkk,fetö,15 Temmuz,Suriye meselesi,Libya,Akdeniz deki varlığımızı idame ettirme çabalarımız, Kıbrıs Meselesi,Göçmen Sorunu ve son olarak ta dünyanın başına bela olan ve gelip bizi de bulan Covit 19 Virüsü…

            İşte tüm bu olanlar karşısında Ülkemizin ortaya koyduğu kararlı duruş ve istikrarlı siyaset ve strateji Ülkemiz insanını da aklıselim ile hareket etmeye sevk etmiş, yabancılaşmaya ve yozlaşmaya karşı gösterdiği karşı duruşun semeresini toplamaya başlamıştır.

            Kendi kültür normlarına ve ahlaki değerlerine sahip çıkacak iradeyi ve her yeni tanıştığı hastalıklar karşısında gösterdiği mukavemet ile ortaya koymaktadır.

            Milli Politika, Milli Sanat, Milli Tefekkür teşekkül etmiş, aynı gaye etrafında kenetlenilmiştir. Bu böyle devam ettikçe Garbın entrikaları ve içerdeki yerli işbirlikçileri anında tersyüz edilecektir.

            Taklit Hastalığının ortaya çıkardığı, uyuşukluğun, pısırıklığın, özgüven eksikliğinin faturasını kendi değerlerine kesmekten kurtulan bir Ülkeyiz artık.

            Öz kazancımız ve Öz Kaynaklarımızla birlikte ruhumuza da haciz koymaya çalışanlar artık oyunun bozulduğunun gayet farkındalar.

            Bizi tüm değerlerimizden koparma ihalesini üslenen seçkinler bu milletin sırtından artık, ihale kapma, yönlendirme ve yönetme devrinin kapandığın gördükçe iyice çıldırıyorlar.

Onlar çıldırdıkça biz daha iyiye, daha doğruya, daha güzele akl-ı selimle ulaşmaya büyük bir azim, inanç ve kararlılıkla devam edeceğiz.