Doğrudan kimseyi hedef almadan ve tahkir edip şuçlamadan önce, akl-ı selim herkesin kabul edip onayladığı genel/evrensel bazı temel ilkeleri belirtelim;
- İnsan olmak, çevreye (topluma, tarihe, doğaya) karşı sorumlu olmaktır. Bu sorumluluğu yerine getirmeyenlerin antropolojik tanımlaması “homonoid” yani “hayvansı”lıktır. Biz, çevreyi tahrip eden, kirleten, tarihsel ve kültürel dokulara zarar veren, ahlak ve etik dışı davranışlarda ısrar eden kimseleri “domdılay” olarak nitelendirdik ve bu kavramı toplumsal hayata kazandırdık.
-İnsan olmak, kuşkusuz medeni olmakla ilişkilidir. Ancak, medeniyet adına atılan adımlarda ve yapılan etkinliklerde “kaş yaparken göz çıkarmak” gayri medeniliktir ve cehalettir.
-İnsan olmak; salt  kazanç uğruna aç gözlü olmaktan, para hırsıyla yasa ve ahlak dışı üretim  peşinde koşmaktan uzak durmaktır.
-İnsan olmak, yukarıda genel hatlarıyla belirlenen yaratıkların yer yüzüne, topluma, toplumsal değerlere, tarihe ve tarihsel dokulara zarar veren domdılaylara karşı olmak, mıymıntı ve tırsak olmamak, gerekli mücadeleyi vermek ve hayatı onurlu bir biçimde idame ettirmektir.
       ………….
      Bu genel ilkeleri vurguladıktan sonra Erzincan’ın tarihsel, kültürel, toplumsal ve ekonomik konularına ilişkin bazı gözlemlerimizi, tespitlerimizi ve gelişmelerin analizini halkla, ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşmayı gerekli gördük. Bu, bir - iki yazıyla sınırlı kalmayacak, yeri geldikçe ve lüzum hasıl oldukça devam edecek bir süreç olacaktır. Tarih, toplum, bilim, ekoloji ve yeri geldiğinde siyasi konularındaki tespit ve düşüncelerimizi yazılı ya da sözlü olarak ifade etmek; insan olarak, bilim adamı olarak, öncelikle vatandaş olarak görevimiz olduğunu düşünüyorum. Toplum ve ülke yararına olduğu kanaatiyle, sorunları; sivil , resmî ve  yasal platformlarda sürekli gündeme taşımaktan imtina etmeyeceğiz. Konumumuz ve akademik kimliğimiz nedeniyle öncelikle üniversite ile kültür-tarih - arkeoloji ve turizm konularından sorumlu resmi ya da özel kurumların “neyi nasıl yaptıkları” temel ilgi alanlarımız arasında olacaktır.
        Nitekim; bu kentin sahipsiz olmadığının bilinmesi gerekir. Kente gelip yararlı hizmet etmek yerine, kentin nimetlerini serbenderine peşkeş çeken “yanaşmalar” ın rahat ettiği bir alan olamayacağını belirtilmesi gerekir.
Bugünkü yazımızı; “yol çalışmaları nedeniyle tarihi ve kutsallığı olan mekanların taş ocakları marifetiyle yok edildiği” konusundaki uyarıyla bitirelim. Bu konuda,
 1) Merkez/Hahk (Bahçeli köy) yakınındaki kadim ARZİYA kenti kalesi ve kutsal kayalık uzantısı bir taş ocağı firması marifetiyle büyük ölçüde yok edilmiş ve tahribat yapılmıştır. Konuya ilişkin daha önce gerekli resmi kurumlara bilgi verdik. Eğer bu taş ocağı etkinliği devam edecekse, gerekli resmi ve yasal mücadelemiz devam edecektir. Bu mekanın tahribine neden olan kişi, kurum ve kuruluşların aynı sorumsuzluğu devam ettirmeyeceklerini ummaktayız.
2) Refahiye/ Köroğlu vadi ve kutsal tapınım mağara ve kayalıkları yakınında yine bir taş ocağı tesisi bulunmakta ve bu tesisin çalışmaları ekolojik ve tarihsel açıdan “risk” sınırına dayanmak üzeredir. Bozulan doğal yapının ve yakınındaki tarihsel/kutsal mekanın bu riskten kurtulması için gereken sivil-resmi-yasal işlemlerin başlatılması gerekecektir.
3) Tercan Pekeriç (Çadıkaya) beldesi içinde bulunan ve tarihsel önemi tartışılamaz olan yapının hemen üzerinde yer alan kayalık, bu tarihsel yapının kutsal interlantıdır. Bu mekanda da taş ocağı çalışmasının devam etmesi önlenilmelidir.
4) Erzincan- Kemah arasında “Maksutuşağı” mevkiinde yapılmak istenen barajın çevre konusunda yapacağı tahribat ve yok etmesi mümkün ekolojik-kültürel değerlerin ne olup olmadığı konusu iyi bilinmeli, gerekirse bu çalışmanın da sivil-yasal platformlarda tartışılıp öncelikle yöre halkının arzuları yönünde karar verilmelidir.
5) Ilıç yakınındaki “altın maden işletmesi”nin çalışmalarında, bu kuruluşun çevreye zarar verip vermediği sürekli kontrol edilmeli, başta siyanür havuzları olmak üzere, her fiili etkinliğinin ekolojiye, tarihsel ve kültürel mirasımıza yansıması  izlenmelidir.
       Belirtilen bu beş somut etkinlik için gerekli resmi izinlerin alındığına kuşku yok. Bu izinlerin verilmiş olması, eğer doğa ve tarihsel değerlerimize zarar verecek noktaya gelmiş ise ya da bu tür bir risk oluşturmaktaysa, alınan resmi izinler doğal olarak zaittir/yok hükmündedir. Nitekim hiçbir resmi ya da yasal hükmün, ülke ve toplum zararına olabileceği düşünülemez.
İnsanca yaşanabilir bir dünyada kalmak temennisiyle.
NOT: Erzincan ve tüm çevresinin tarihi, kültürel geçmişini ele alan çalışmamız HAYAŞA BÖLGESİ TARİHİ adıyla yayınlanmıştır. Yukarıda vurguladığımız mekanların tarihsel konumu hakkında bu çalışmadan yararlanılabilir.