Toplumdaki olayları ve ahlaki çöküntüleri yargılarken temel nedenlerine inmeye çalışıyoruz ama yetersiz kaldığımızdan musibetlerden kurtulamıyoruz. Temeller bozuk olursa üst kısmı ne kadar muhkem ve mutena olursa olsun illaki bir gün bozulacaktır, kendini de yok edecektir. Burada birinci derecede devletin kanunları, aileler ve okullar sorumludur. Bir insanın temel taşı dini eğitimden başlar ahlaki kurallarıyla devam eder. Bir toplumda ne kadar çok inançlar göz ardı edilirse o kadar çok mağlup olur, benliğini kaybeder.   
         Meydanların ve ülkenin isyancılarına dönüp baktığınızda büyüklerin liderliğinde ve teşvikiyle bilinçli ya da bilinçsiz, etrafı yakıp yıkan ülkenin gelişmesine, bütçesine ziyan veren çocuklarını, gençlerini görüyoruz. Seçme ve seçilme hakkı henüz daha verilmemiş suça yöneltilmiş bu çocuklara ve gençlere asla ceza verilmemelidir. Suyu kaynağından keserseniz, ne kadar taşkın olursa olsun bir zaman sonra durulacaktır ve gücünü kaybedecektir.
         Cezalar suç işleyen çocuklara değilde, ailesine, velisine ve iyi eğitemeyen okullarına verilmelidir. Çocukların hiçbir kabahati yoktur. Suç, sadece onu iyi eğitemeyen, harçlıklarını vermekten ve okuluna göndermekten ibaret olduğunu zanneden ana babalarındır. Bilhassa il dışında çocuklarını okutan aileler çocukları üzerinde birer gizli kamera olsada gördüklerini duyduklarını izleseler, neleri kaybettiklerini öğrenecekler. Ailenin, hamilerin ve yöneticilerin titizlikle ilk önce aşılayacağı unsur, davranış ve giyim kuralları ön plana çıkmasıdır. Her aile mensup olduğu dini kurallarını küçük yaşlardan itibaren çocuklarına aşılamalıdır. Dini olanın maneviyatı vardır, saygısı vardır, ikramı vardır.
         Okullarımızda kıyafet özgürlüğü getirildi de sanki daha mı güzel oldu? Artık sokak çocuklarıyla okul çocuklarının bir farkı yok. Zira daha evvel hangi çocuğun öğrenci olduğunu hatta hangi okula gittiğini biliyorduk ve öğrencide kendindeki ayrıcalığın farkındaydı. Daha evvel kız ve erkek öğrencilerin saç ve kıyafet şekilleri, makyaj, takı yasakları vardı. İyileri tenzih ederken, modayı takip eden, makyajlı, kanunların, ailenin müsaadesinde okumanın ötesinde, buluşma sevdaları birinci plana çıkan henüz çocuk yaştaki gençleri görüyoruz. İkaz eden yok, utanç duyan yok, gün geçtikçe mutat bir hal alan esintiler.  
Şarkılarda, sinemalarda, tiyatrolarda, kliplerde argo kelimeler, müstehcen, şiddet ve öfke aşılayan gösterimler yoktu. Ahlaki ve terbiye unsurlarını koruyan sansürleri vardı. Sokaklarda caddelerde insanlar bu kadar çok dolaşmıyorlardı. Kaba kuvvetler ön plana çıkmıyordu. Sunulan özgürlükler, daha çok ahlaksızlık ve isyanları doğururken ardında derin izler ve yıkıntılar bırakarak ilerliyor.
Şehrin aldatıcı fantezilerine kapıldık, ailemizi ve çevremizi koruyamadık, kendi akışına bıraktık. Bir ülkede dini veya ahlaki disiplinleri göz ardı ederseniz artık insanları frenleyemezsiniz. Sonuçta geleceğe doğru ağır aksak ilerleyen, asi veya aciz avare bir gençlik bırakırsınız. Karşılıklı hakları koruyan disiplinli kanunlar ve ahlaki kurallar güçlü devletleri ortaya çıkarır.