IKI DILDE KITAP- GÜNER AKMOLLA ve MARYUS KELARU

Ilgili kitapların sırasında yer alabilecek “Erzincan-Anadolu Yüreği”serlevalı kitap (basımevi StudIS 2016) var, yılımızda Romanye’de yayınlandı ve Türkiye’de Album olarak tanıtıldı; ikidilde, Romence ve Türkçe, dört elde yazıldı polivalent gibi / çoğal kıymetli olarak tanılan edebiyatta belli adılarıyle Güner Akmolla hanım, o kitapnın ilk tarafına imzasını koydu, tercümesini yaparak ve Maryus Kelaru bey, ikinci ve genişçe son veren bölümünde. Böyle seyahatname kitabının önünde bulunan fikir, bize, yazar Güner Akmolla hanımın tarafından açıklanır: “Anadolu yaylasına yolumuz açıldı Türk yazarı Halil Ibrahim Özdemir beynin “Sislerin Ardında” romanını Romen diline çevirdikten sonra ve yanımda bulunan bu işlere meraklı ve istidatlı Romen yazarı Maryus Kelaru bey. Tarihi havasından fazlasını bilerek, Güner Akmolla hanım, ve, İyasş / İaşi şehrinin yazarı Maryus Kelaru bey, bu yolcüluğu aldılar “rüyamdakı yol” deye (...) Ülkemnin sınırı dışarında çeşitli görüşme olabilir, orada farklı kültür bulunur, tarih ve medeniyet, yapı ve istek dolu Anadolu’nun sırlı mis kokuları yakın geldiler, ruhumla orada bulundum”diyor Maryus Kelaru,bey. Güner Akmolla hanımnın yazdığı kitabında evvel zamanın hakikatları bulunmakta, “ecdatları buralarda yaşamış, nasıl yazılmış milletinin dünya tarihi”, özel olarak Kırımtatarlarının”vatan kayb”yaşamlarında. İstanbul Hava Yollarına gelmezden önce, hanım, tarihi sorularıyle ve cevaplarıyle bağlıdır, buluşma ona heyecan yaradar ve şimdiki zamanı, 2012 de anıyor”ecdatlarının varlıklarını, 941 sene sonra -1071 ayırımından – ve 134 sene sonra Dobruca’nın Ana vatana, Romanye’ye dönmesine, bir ülke olarak. Demek, kan sesi var, temel böyle kurulmuş ve yol açılmış.”Ruh ve kan dostu” yedi günlük gezinmede rehber olan yazar ve gazeteci Halil Ibrahim Özdemir bey dir. Türk misafir severliği ailece, milletçe görünmekte, resmi adamlarıyle ve milletiyle birlikte. Bu yedi günde Güner Akmolla hanım birer-birer yazarak tanıta her günün duygusallığı farklı olmuşunu. Böyle, birinci gün, “tanış mak günü”, iki yazar ev sahibinin ailesini tanıdılar ve şehirnin resmi büyük adamlarınıda, şehirde, bu iş olmuş “Mustafa Kemal Atatürk’nün aydın göklerinin altında”. “İkinci günü, şehirnin mimarlık güzelliklerine ve şaire dünyasına baktık”. Demek, Erzincan ünlü evlatlarını “korumakta ve onlarla gururlu olmakta“, nasıl şair Terzi Baba’nın adını büyük ve etkileyici camiye vermişler yerliler, orada örnek mimarlığı uzmanı var, oradan şehirnin mezarlığına açılış var. Paralel (muvaze) yapan Güner hanım Türk devletine karşı hürmet duymakta, bu devlet yazarlarının toplantılarını para ile desteklemekte, ve, şairece, çalışmaları
na kıymet vermekte. Üçüncü gün “Doğu” gazetenin redaksyasında karşılaşmak oldu Erzincan Belediye Başkanı ve Valisi ile, meraklı kaldıklarını söylediler Romanye’ye gelmeye ve millet mesajeri olmaya. 
Dördüncü günü turizm günü oldu misafirlere, önemli turizma yerlerine yol hazırlandı.Sivas yolu güzeldir, durust- ve- Romanya yolcüları memnun kaldılar düşünerek ülkelerindeki “çükurlara”.Kara-Su deryasından geçerek, Karasu ırmaknın kenarından seyir ederek hatırladılar Dobruca ve Mecidiye Kara-su yaylasını.Müellif yazmış unutmadan ki, şimdi, bu yerlere Fırat denilir / Eufrat /.Yol Kemaliye’ye doğru açılır, bu şehirnin adı mödern Türkiye yaradanınındır, Mustafa Kemal Atataürk’nin adını taşır.Buralarda orman yok gibi, kayalar ve taşlar çıplak kalmış.Ulu Soğuk Sular şelale dinlenme yeri olmuş, manzaranın eşsiz yaradılışında. Pont Euksin ‘den gelen yazar hanım Kemaliye şehirine ilgili kalmış ve burada “tarih ve ünlülük milletimi ölümsüz dünyaya bağışlar” derken, Güner hanım, Evlya Çelebi’ni hatırlatar, “Osmanlı Devletinin şerefli zamanında meşhur yazıcı ve seyahatçı.” İliç şehirinden çıkan yolu geçerken, yazar ve rehber Özdemir “olabilir bolşevik yakınlığı” deye konuşmuştur. Köyler, 20 den fazla su bazinleri / havuzları tuzlu sularıyle tuz vermekteler cemaate, güneşte onun tuzu ayırılırken buharlaşarak. Dünyada eşi olmayan panoramalar var İpek Yoluna girişte, ve, yolcülarımız, kervan yollarını ve Bizanslıların zamanını hatırlatmaktalar, Asya ve Avrupa birleşiminde. Bu yolda “ufak ve yuvarlak, siyah taşlar”yer işlemeleriyle ebediyete bakmışlar ve onu yaradanlarla, çünki burası Şark dünyası. Divrici şehrinde Ulu Cami görüne, 1207 yılında yapılmış cami, bugün UNESKO /Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı korulmasında. 
Terzi Baba Camisi, 1992 depreminden sonra restaurasyon olan cami, sırada, sonra Muftülük tanıtımı, resam sergisi, beşinci günün ajantını yaradar. 
Altıncı gün, 94 yaşında tatar türkünü meydana alıyor, Arif Sağır bey, ilaçlı meyvayı – kuşburunu- cemaatine bağışlamış, macün ve şerbet yaparak; nevakit anladı misafirnin Kırımtatar yazarı olduğunu, Romanya’ dan geldiğini, “ömür boyu kal evimde, yatak ve ekmek bedava” dedi, “ istersen Türkiye’de kalmaya”.
Her günün sonunda İftar var, çünkü, Ramazan aynın kutlaması cemaatnın arasında olur. Ma
ryus Kelaru bey, Romen yazarı, Türk dünyasına farklı bakışını anlatar, Güner Akmolla hanımla arkadaş ve edebiyat dostlkların yanında. O geldi Türkiye’ye Ramazan ayının ortasında, o Romen ve Hıristiyan ve çok meraklıdır bilmeye ve anlamaya müslümanların orucünü ve bayramını. Soruyor ve öğreniyor Ramazan 9-cü ay Islam Takviminde, o vakit Kur’ani Kerim açıklandı ve ifşa oldu. Bize tanıtmakta Ramazanın mânalarını – Suhur ( gün doğmazdan önce yemek) ve Iftar (akşam yemegi), bu iki sofranın arasında su bile içmesi yasak. Ve bu sözü dikkatımızı almakta “Özdemir bey’i sabahtan akşama bir damla su ağızına almadan gördüm”.Ev sahiplerinin hazırladığı yemekler kaliteli ve bol, ekmek ve dondurma, koyulmadan baharat, nasıl oluiyor Avrupalılarda, tabiyattakı lezeti anır, meyvalar da hep öyle, çocukluğunda olanlar gibi, ve, pişmanlık yaradar. İyasş / İaşi şehirinden gelen yazar, öz şairece duygulanmasından, bize bilgiler vermekte, detailarla, Güner hanım ve Özdemir ailesiyle birlikte görmüşlerine dair, yanında 10 yaşında yeğeni, Abdula, dayma bulunarak. 
İşte bir bölüm de, Erzincan Terzi Baba camisinin seyahatından bize nazik, kibar sesini duydurmakta:”Burada asırların yavaş akması yaprak dökümünü anlaştırar, hepsinde yavaş sözleşme var, bazıları, adam gibi yaşiyor, zamanın fırtınası gelip yıkıncaya edebî yatağına.” Ayni zamanda Maryus Kelaru bey dikkatını almış “konuşma farklısında”, böyle yazmışken Romanya da Ald Sözünde kitabında duyduğunu ve, burada, zamanımızda bulunduğu vaziyeti. Özdemir beynin kardaşının evinde ziyarette olurken, Türkçe yazdığı kitabında gibi, kardeşleriyle konuşuiyor “ağabeyim benim” deyerek, bu konuşma ve terbiye adeti ailece yaşatılmış! Sonra, press serbestliğine gelince, Türkiye’de roman yazarı, “Doğu” gazetenin kurucüsundan öğrenmiş ki “Burada, Türkiye’de” serbestlik tekmil, tam, kitap, gazete, yazanlar için, adamlar istediklerini anlatarlar, günümüzde yoktur tutuklanan gazeteci yazdıkların sebebinden, gazeteci olmak kanun dışında olmakla bir gelemez.” 
Kibar mülahaza yapan Maryus Kelaru bey Girlevik Şelalesinin manzarasına yakınlık duymakta, onun güzelliğine kendini şöyle teslim etmekte:”alevit düğünü varmış, gelin, bizdeki gelin gibi entarisini giymiş ve gezinmekte”.Bu tip görünme müellife yol açmakta sufi ve sufizm felsefesine, böyle, mayestro, bildirmekte sufizmaya dair geniş dersini. Öğrenmekte mecbur olduk “İslam‘nı tanıma yolunda okuyan öğrencileri, yakınlık yolu uzun olabilir, çünkü, ruh talebesi uslu olur ve ruhlu gözü ile görmek onu mümkün. Sufizma sözce tanıtılır, anca kulağına söylenir bilgi, nasıl yeni doğan çocuğa İslam dini verilir. “
Divrici’deki Ulu Cami’yi büyük heyecanla yazıyor müellif Maryus Kelaru, ilk güzellik “mimar mücevheri” dir, sözüne ve bize efsanesini de anlatar, nasıl yerli prenses hastalıktan kurtulmuş ve kalan ilacını caminin giriş kapısına koymuş.Bu kapı”ilaçlı kapı” olmuş. Sonuna gelince, romen yazarı çay içmesine gerekli bilgiler vermekte, sembollu ve Türk çayını müsafire nispet gibi tanıta; ayranın yeri ayrı, onun neden yapıldığı da – yoğurt, su, tuz, nane- Şark dünyasında kullanılan serin veren limonada. 
Güner Akmolla’nın ve Maryus Kelaru’ nın yazdığı kitap sade yol açma manasında kalamaz, bu kitap dünyayı tanıtmaya ve tanımaya rehber, az gibi dini bakışını alır hayatta, çünkü, buraların farklı cögrafyası var,böyle, romen okuyucü ( ve onun dışarında kalanlar da) buyur edilir Erzincan’a, Anadolu’nun mis kokusunu, efsanesini, bize, derinlerinden bildirmektedir.

Yazan: DYANA DOBRITSA BİLEA
Yayınlandığı Dergi: ProSaeculum / ProSekulum nr.5-6, 2016 
Tercüme Güner Akmolla

Yazar ve eleştirici Dyana Dobritsa Bîlea