Ümmetin kıyametleri bugün başlamadı, yarın da bitmeyecek…
Ümmetin felaketi Hz. Osman (ra) şahadeti ile başladı. Ümmet işte kıyamet dediler, ama kıyamet kopmadı.
Felaket Hz. Ali'nin (ra) şahadeti ile devam etti. Kıyamet kopuyor dediler ama kıyamet kopmadı. 
Daha büyük felaket olan Kerbela da Hz. Hüseyin'in ve ehlibeytin şahadeti ile devam etti. Kıyamet yine kopmadı.
İslam tarihinde Daha nice büyük felaketler yaşandı, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar döneminde. 
Moğol Zulmü, Haçlı seferleri, Çanakkale ve İstiklal savaşı, Hilafetin kaldırılması, Kur'anı Kerimin ve Ezanı Muhammed'inin yasaklanması
İhtilallar ve istilalar, 15 Temmuz ihaneti, Suriye ve Irak'ın işgali, PKK, DAİŞ derken dost ve Müttefik bildiğimiz ABD nin İhaneti. 
ABD nin terör örgütleri ile işbirliği yapması. Tüm bu felaketler Ümmetin başına geldi ve kıyamet yine kopmadı. 
Hayat devam ettiği müddetçe daha çok hadiseler başımıza gelecektir. Hak ve batıl mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir. 
Kıyameti beklemek yerine felaketleler ve hadiselere karşı tedbir alarak, hazırlık yapmalıyız. 
“Kıyamet kopsa elinizdeki fidanı dikmeye çalışın!” Demiyor mu? Allah Resul’ü. 
O halde Herkes elinde ki fidanı dikecek, evinde ki fidanları da İslam şuuru ile yetişmiş tam bir Mücahit olarak yetiştirecek. 
İşte o zaman:
Gün gelecek Halep’in tarlalarında yeniden çiçekler açacak…
Gün gelecek Musul’un bahçeleri güllerle donanacak...
Gün gelecek Bağdat o güzel günlerine yeniden kavuşacak…
Gün gelecek Kudüs’ün semaları özgürce Allahu ekber nidaları ile inleyecek...
Gün gelecek sadece şu an ki İslam beldeleri değil, bütün bir âlem, dünya; 
Hz. Peygamber’in verdiği müjde ile “kıldan tüyden yapılmış her çadıra, kerpiçten kiremitten yapılmış her eve o iman cümlesi
"La İlahe İllallah, Muhammedün Resulullah". Ya izzet ile ya da zillet ile girecek!”
Onun için felaket ve Acılarımız ne kadar büyük olursa olsun asla karamsarlığa kapılmadan, küfür ile mücadelemizde 
daha güçlü ve kuvvetli olmalıyız. Birlik olmalıyız.
Sevinçlerimiz ne kadar büyük olursa olsun, rehavete kapılıp düşmana beklediği fırsatı vermemeliyiz.
Acılarımızı da, sevinçlerimizi de kendimiz kontrol etmeli, itidali elden bırakmamalıyız. 
Dostlarımızı üzüp, düşmanlarımızı sevindirmemeliyiz. 
Elbette Şehit olan kardeşlerimize, aramızdan ayrıldıkları için üzüleceğiz ama onların 
Cennette Peygamberimizin en yakını olacaklarına da sevinmeliyiz. 
Gençlerimize Vatan için, Dini mü-bini İslam için Şehitliğin ve Şahadetin en büyük makam olduğunu anlatıp onları motive etmeliyiz.. 
Genç fidanlarımızı sanal dünyadan ve sosyal medyanın oyun ve tuzaklarından kurtarıp gerçek alem ile tanışmalarını temin etmeliyiz..
Acılarımızı kendimiz yönetirsek, felaket dönemlerini saadet dönemlerine çevirebiliriz. 
Sevinçlerimizi kendimiz yönetirsek, rehavete kapılmayıp felakete dönmelerine engel oluruz. 
Üzüntü ve sevinçte aşırıya gidersek, ümmet olarak kendimize olan öz güvenimizi yitiririz.

Uhut savaşından dönerken Peygamber efendimiz sahabelerine moral vermek için, Abdullah b. Revaha’dan (ra) bir şiir okumasını ister.
İşte Abdullah b. Revaha’nın (ra) okuduğu şiir:
Ciğerlerin susuzluktan yandığı o günde,
Unuttunuz mu vurduğumuz darbeleri Bedir’de,
Yakalamıştı ölüm sizi sabahın erken vakitlerinde.
O gün sabah vakti Ebû Cehil devrildi yere,
Halkalar çizdi akbabalar onun cesedinde,
Utbe ve oğlu da serildi aynı vadiye.
Şeybe’yi de keskin bir kılıç adeta biçti ikiye,
Göğsünün ortasına atıldı asil bir mızrak mahirce,
Böylece Ümeyye’de yıkıldı yere boylu boyunca.
Beni Rebia’nın önlerinde kalanlara soruyorlar,
Kaldı mı kılıçlarımızı aranızda tatmayanlar,
Kestiğimiz başlarla bugün köreldi kılıçlar.
Ey Hind! Hatırla o günleri ve ağla,
Dolsun gözlerin o büyük hüzünlerle yaşla!
Ey Hind! Başkasının acısına sevinme erkenden,
Zira “İnne izzeküm zelilü” izzetiniz zilletinizdir unutma!
Son olarak, Ümmeti Muhammed eğer birlik ve beraberlik içinde İzzetini koruyarak hareket ederse,
Hiç bir felaket ve kıyamet karşısında Allah’ın izniyle zillete düşmeyecektir. 
Rabbim Ümmetin birlik ve beraberliğini kuvvetlendirsin. Vatanımızı ve Milletimizi her türlü felaketlerden muhafaza etsin.  
Selamlar.
Emin Ayaydın
Kaynak: Siyer-i Nebi