İnsanoğlunun arkasında dünü, önünde yarını bulundukça bir hedefi vardır. Hedefi olmadan yaşayan insanlar mutlu olamazlar. Kürekleri olmayan bir sandal gibi dalgalar onu nereye götürürse o yana sürüklenir durur. Her birey kendisi için bir doğru belirlemeli, ulaşmak istediği bir nokta da olmalıdır elbette. Bilmelidir ki önüne ne engel çıkarsa çıksın mutlak bir çıkış yolu vardır. Çünkü ümit eden başarıya ulaşır. Ne kendine haksızlık eder, ne de başkalarına. Çabalar, didinir, fakat hiç yorulmaz. Gerekirse tüm dünyayı karşısına alır, yemez içmez ve güneşin kendisi için de doğacağı günü bekler. 
                 İstanbul'da Sanki Yedim Cami'si adında bir cami vardır. Rivayete göre 18.yy'da  Hayrettin Efendi olarak bilinen bir ayakkabı tamircisi o dönemde padişahların yaptırdığı camilere çok imrenir ve “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur.”  ayeti kerimesini de duyunca artık duramaz. Nefsini dinlemez ve bu sebeple para biriktirmeye başlar. Yirmi sene boyunca canı birşey isteyince almaz, 'say ki yedim', elbiseye ihtiyacı olduğunda almaz  'sanki giydim' der ve parayı bir kenara koyar. Sonunda gerekli miktara ulaşır ve camiyi yaptırır. Yaptırdığında ki mutluluğu bir düşünün, gerçekten paha biçilemez bir mutluluktur. İstedi ve sonunda ulaştı hedefine. Sabretti, belki bir sürü zorluk çekti ama yılmadı. Ne güzel de yapmış doğrusu. Bu aslında çok güzel bir örnektir. Bir dileğimiz olduğunda yapabileceğimize inansak önümüzde dağ bile duramaz. Karşılaştığımız ilk engelde pes etmemeli, inancımızı yitirmemeliyiz. Nefsine yenilmeyip kendine bir güzergah belirleyen insanlar için sonuç zaferdir. Lakin ne elimizdekilerden olmalı, ne de gelecekten yoksun kalmalıyız. Kuşkulara gömülmek yerine umuduna sımsıkı yaslanan derin bir huzura ulaşır. Çünkü bazı insanlar vardır ki kendi yaşamlarına bile uzaktan bakarlar. Sanki kendilerinin değildir. En başta özlerine yabancılaşırlar. Olduğu gibi yaşarlar. Kayıtsızca... Bir beklentileri yoktur. Neye yarar ki böyle yaşamak? Hayatlarının hamallığını yaparlar sadece. Yoksa  bu insanların  bilmediği  fedakarlık mı? Bir şeylerden vazgeçmezsen rengi bol bir hayatı nasıl elde edebilirsin ki? İnsan en başta gözünü, sonra karnını doyurmalıdır. Çünkü gözü gönlü tok insanın yolu hep hayallerden yana zengindir.  Durup dinlenin, yaşayın, isteyin hatta ve hatta umut edin. Kalbinize yerleştirin bu hisleri. Ben mutluluğumun arefesindeyim , kazanmak benim elimde başarıya ulaşıp gülümseyebileceğim diye yüreklenin.....