Bir ramazan ayının daha içindeyiz. Ülkemin bütün şehirlerinde bilhassa büyük şehirlerde, büyük iftar sofraları kuruluyor, küskünler barışır, minarelere mahyalar asılır, ne kadar güzel bir yakınlaşma. Bir top, bir ezan sesiyle heyecanlı bir iftar sofrasında oruçlar açılırken insanların gözlerindeki mutluluk parıltılarını izlersiniz. Keşke hiç bir zaman yıkıcı, yakıcı isyanlar olmasaydı, insanlar hep mutlu olabilselerdi ve hiç bilinmeyen fakirlerimiz kalmasaydı.
İslam olmanın beş katî şartından biride zekâttır, ramazan orucu gibi Cenabı Hakkın emridir ve farzıdır. İslam dinine inanan ve zengin sayılan her Müslüman zekât vermekle mükelleftir. Çünkü İslamiyet dünyadaki en büyük sosyal dayanışma dinidir. Ayrıca Peygamber Efendimiz s.a.v. Hadisi şeriflerinde uygulama şekli ve kimlere verileceği hakkında açıklamalarını getirmiştir.
         Ramazan ayına ulaşan insanlar, yeniden oruç tutmanın, iftarın, sahurun, teravihin, ikramın, fitre ve zekât vermenin zevkini yaşarlar, genel olarak bu feyizli ve mübarek ayda zekâtlarını dağıtmaya çalışırlar. Zenginlik derecesine ulaşan her Müslüman malının kırkta bir oranında Müslüman olan kişilere, öğrencilere, ailelere bizzat verir. Zekât veren ikram etmenin zevkini, fakirlerde darlıktan kurtulmanın zevkini yaşarlar.
         Günümüzde insanlar, acaba zekâtımı kime vereceğim, gerçek fakir ve inançlı kişileri nasıl, nerede bulacağım endişelerini yaşamaktadırlar. Zira bakansınız zekât verdiğiniz kişinin sonradan fakir olmadığını veya layık olmadıklarını görürsünüz. Duygu sömürüsü yapan yalancı, düzenbaz seni ikna eden, dilbazlıkla kandıran fırsatçılar ortaya çıkıyor.
Zekât toplama, yerine ulaştırma görevi Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlete bağlı zekât memurlukları tarafından üstlenmişken nedense günümüzde sadece insanların tercihine bırakılmıştır. Günümüzde de bu en güzel ve büyük sosyal dayanışma yardımlaşmalar en güzel bir şekilde değerlendirilmelidir.
Her ilde diyanet işlerine bağlı zekât müdürlükleri kurulmalıdır. Şayet diyanet işleri eskiden olduğu gibi bu görevi tekrar üstlenmiş olsa, insanlar gönül rahatlığıyla zekâtlarını verecekler. Çünkü müracaat eden fakir kişilerin gayrimenkul menkul ve borçlarını daha sıhhatli bir şekilde ortaya çıkacaktır,  muhtaçlık talebelerinde daha sıhhatli ve gerçek ihtiyaçlı kişileri tespiti yapılacaktır. Fakir olup da sesini duyuramayan, hayâ ettiğinden kimseye söyleyemeyen bilinmeyen çok fakirler var. Diğer taraftan zekât verenlerde gönül rahatlığı içerisinde, ülkesinde ve diğer Müslüman ülkelerde bulunan gerçek bir fakire ulaşmanın mutluluğunu yaşayacaklardır.
Döner sermayeli zekât müdürlüklerinin kurulması halinde, böyle büyük bir sosyal dayanışma teşkilatı hem devlet açısından hemde toplum açısından büyük yararlar sağlayacağı kanısındayım. Zira devlete yüklenen maliyetlerde azalacaktır. Takdir daha iyi bilen ve öncü olan devlet büyüklerinindir.