Bilim / Teknik / Fen Dedik; Karşısında Yenildik..!

Zâlimlerin, madde ve menfaatlerine tapınanların elindeki bilim ve teknoloji, insanlığa hizmet etmiyor…

Oysa bu insan hayatını kolaylaştıran iki nimet ve değeri, insanlığın hizmetinde kullanmak gerekmiyor mu?

Rasûl (s.a.v.) sözüyle; “Hikmet/ilim; mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alsın”dı… Mü’min arayıp, bulup sahip çıkamayınca, insanlıktan, merhametten, sevgi ve hikmetten yoksun eller onu bulup sahiplendi, şimdi bütün yönleriyle “insana hizmet için” değil, “insanı kendisine hizmet ettirmek için” kullanıyor.

Böyle olunca da, sevgi, saygı, dayanışma, medenileşme değil; dünyevileşme, bedevîleşme, hezîmet, zulüm ve vahşet üretiyor…

Hak/hukuk tanımayan, güvensiz, acımasız, egoist, materyalist ve ahlâksız bir toplum üretiyor/üretmeyi amaçlıyor…

Yardımcısı böylesine bol olunca, şeytan iyi çalışıyor, işini kolay icra ediyor. Hâbil olması gereken insanları, kâbil olmaya teşvik ediyor…

Allâh’ımızın {Tîn Sûresi}’nde ifade buyurduğu üzere özünde “eşref-i mahlûkât” olarak var ettiği insanı, “esfel-i sâfilîn”e gömüyor, “belhum edall” (dört ayaklı hayvanlardan daha aşağı) {A’raf, 7/179} bir konuma taşıyor…

Bugün, radyo da, televizyon da, sinema da, internet te, telefonlar da hakikatte ne büyük nimettirler, birer tebliğ vasıtaları olması yönüyle…

Maddeci ve materyalist felsefe insanı bile teknolojinin ruhsuz bir parçası, bir makina olarak görmek istiyor. Bu sebepten olsa gerektir ki, bazen bir makinaya verdiği değeri insana vermiyor; ya da insanı, en çok makine kadar değerli görüyor…

Üretime katkı sunmayan insanın yaşamasını fazlalık görüyorlar. Şimdi şu korona gösterdi ki, 65 yaş üstünde olanların, huzur evlerinde barınanların, derisinin rengi farklı olanların ölüme daha yakın olması/ölmesi, biyolojik savaşta insanın yerini ortaya koyuyor…

Bütün hesaplar, madde/ekonomi üzerine kurulmuş. İnsanı ve insana ait bütün değerli olan şeyleri, kurdukları teknolojinin ürettiği vahşete kurban edebiliyorlar…

Virüsten yüzler, binler, milyonlar ölmüş kimin umurunda? Ancak ekonomilerinin bozulması onları her türlü uç/uçuk/vahşi/acımasız tedbiri almaya sevk ediyor...

Hâl böyle olunca da, insânî değerleri korumak ve kollamak, yaşatmak ta kolay olmuyor.

İnsan için bir tuzak örgüsü haline getirilen teknoloji sayesinde sıla-i rahîm kalktı. Komşuluk, akrabalık bitme noktasına geldi. Yardımlaşma/dayanışma can çekişiyor zira onlar da “dünyevî menfaat odaklı” yapılıyor. Bu dînin “îsâr” (kişinin; başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması) adıyla bilinen müessesesini birçoğumuz duymamışızdır bile…

Riyakârlık, dalkavukluk, münafıklık itibar kazandı. Allah korkusu, iffet, hayâ, itimat gibi hasletler sosyal hayatımızdan koptu gitti. Aileyi dağıtmak için boşanmalar, flörtler, kaçamak birliktelikler teşvik edildi. Sömürüler, işgâller, iç savaşlar, ayaklanmalar dünya milletlerini ahtapot gibi sardı.

Teknolojinin önünde duramayacağımızı, onun gelişmesini önleyemeyeceğimizi, insanların ona rağbetini durduramayacağımızı bile bile çoğu kez ona karşı çıkma yanlışına düştük…

Teknolojik gelişmelerden istifade ile, kendi toplumumuz için yeni alternatifler üreterek gelişmeyi; bilim ve tekniğin kulu olmayı değil, teknik ve bilim materyallerini kendi kolaylıklarımız olarak kullanmayı başararak yaşamayı beceremedik…

Şimdilerde ise, büsbütün kendimizi teknolojinin acımasız kollarına terk ederek basit birer meta gibi kullanılan, edilgen, pasif, etkisiz ve tepkisiz bireyler haline dönüşüverdik.

İlim, bilim, fen, teknik dedik, hep yenildik… Makale sayfalarımızı dramatik yazılarla süsledik… Biz laf ürettik, eleştirdiklerimiz de teknoloji ürettiler. Karşısında olduğumuz her şeyin, ilk kullananı/talibi biz olduk…

Radyoya karşı çıktık, yenildik… Televizyona karşı çıktık, esiri olduk… Sinemayı lanetledik, film ve dizilerdeki hayatları kendimize ilke edindik… Telefona karşı çıktık, hayatımızı ona adadık… Ceplerimizdeki oyuncaklarımıza programlanmış gibi yaşıyoruz. Olmazsa olmazımız haline gelmiş. Kazara çocuğunuzun elinden alsanız, depresyona giriyor…

Anlaşılan o ki, bu değerleri artık bizim iki şekilde kontrol altına almamız gerekiyor: Hem bizi kontrol etmesine izin vermeyerek, hem de bizzat üretimine, dengeli tüketimine, azami derecede faydalar elde etmeye katkı sunarak…

Teknolojiyi, dinimizin güzel bulduğu, islâm ahlâkının onayladığı ve akl-ı selimin doğru kabul ettiği şekilde kullanmak, mü’mince bir duruşun gereğidir. Bu alanı, amaçsız, verimsiz ve kontrolsüz bırakmak, dinimizin korumamızı emrettiği beş temel değeri ihlâl etmek demek olur.

Kendimize gelmedikçe, kendimizi denetlemedikçe, üreten biz olmadıkça, medeniyeti de, bilimi de, tekniği de, fenni de dünyaya öğreten de, sevdiren de biz olmadıkça, en acımasız ve ağır bedelleri ödemeye devam edeceğiz..!


Şeref İŞLEYEN

12 Haziran 2020 Cuma