Bu Ülke insanına anlatacağı bir şeyleri olanlar, bu ülke insanı ile paylaşmak istediği değerleri olanlar, dahası Ülkemiz insanlarının değerlerini, kültürünü, tarihini, inancını tanıyanlar her soruna ideoloji külahı geçirme histerisinden, siyasi hasetlikten ve hazımsızlıktan kurtulmadıkça ve seçmen bu tür anlayışı sandıkta siyaset dışı bırakmadıkça Ülke olarak ulaşmamız gereken hedeflere devamlı patinaj yaparak ilerlemek zorunda kalıyoruz.

            Dünyada adeta geçer akçe olan etnik, dini, kültürel ve ırkçı yaklaşımların Ülkemiz siyasetine bir hastalık olarak bulaşması gerçekten anlaşılır bir durum değil.

            Amerika’da küçük bir çocuğa saldıran köpeği gören bir vatandaş, cesurca müdahalede bulunarak, köpek tarafından kendisinin de saldırıya maruz kalacağına aldırmadan çocuğu köpeğin elinden kurtarır ve köpeği öldürür.

            Amerikan polisi hadiseyi görür görmez şöyle der; “Yarın ki Gazete manşetlerini görür gibiyim.”

            “Cesur Newyork’lu küçük çocuğu vahşi köpeğin saldırısından kurtardı.” Adam döner der ki, ama ben Newyorklu değilim.. Bu cevaba karşılık Amerikan Polisi, öyle ise manşet şöyle olur; Kahraman Amerikalı küçük çocuğu vahşi köpeğin dişleri arasından çekti aldı.

            Adam tekrar, ben Amerikalı değilim ki der. Amerikan Polisi, öyle ise sen nerelisin? Der.

            Adamın verdiği cevap polisi iyice şaşırtır. Adam, ben Irak’lıyım der. Amerikan Polisi olay yerinden uzaklaşır. Yarın ki gazete manşetleri aynen şöyledir; “Vahşi, pis Irak’lı Amerikan köpeğini katletti”.

            Evet, çok sarsıcı değil mi? Akılları, vicdanları, merhameti, insanın dar dünyası, midesine girdiği, yaşadığı çevre ile değerlendirenlerin dünyasında nefes almak ne kadar acı… Bir çocuğu vahşi köpeğin pençelerinden kurtaranın ırkını, rengini, inancını, kültürünü, merhametini, yaşam tarzını insan olmanın önüne koyan bu köhne düşünceler değil mi, dünyanın tadını tuzunu kaçırıp, barışın, sevginin önünde bariyer oluşturanlar…

            Oysa insanın diline, dinine, ırkına, desenine bakılmadan insana uzanan el ne Mübarek ne Mukaddes.

            Allah aşkına! Böyle bir durumda bir başörtülü, bir mini etekli, bir zenci, bir beyaz, bir alevi, bir Kürt bize elini uzatsa, sorar mı idik sen nerelisin, kimsin, necisin diye.

            Maatteessüf ki, hayırlı işlerde motor, şer işlerde fren olması gereken bir kısım siyasi aktörler şartlanmışlığın girdabında siyaset yapmakta ısrar ediyorlar.

            Artık aması, fakatı, lakini olmayan terör konusunda dahi bir girizgah açmaya çalışıp, insanımızın sinir uçları ile oynuyorlar.

            Malumunuz geçtiğimiz günlerde Nato Zirvesi gerçekleşti.  Cumhurbaşkanı mızın Amerikan Başkanı ile olan görüşmesinde genç bir dimağ Hanımefendi kızımız tercüman olarak Cumhurbaşkanımızın yanında idi.

            Sonraki günlerde Hanımefendi nin deruhte ettiği görev değil de, yaşam tarzı, başörtüsü, inancı ve Annesinin kim olduğu ön plana çıkarılarak 28 Şubat’ta Annesine yapılanların tekrar sahnelenmesi ve itibar suikastına girişildi. Vampir benzetmesi yapıldı. Bunun adı Siyaset olabilir mi?

            Halkın seçtiği Vekil olan Sayın Merve Kavakçı o dönemde insanların kafasının içindeki düşünceye bile nüfuz etmeye çalışan elitler tarafından adeta Yaşam tarzı ve İnancı aşağılanarak Mecliste yuhalanıp Burası Devlete meydan Okunacak yer değildir, atın bu kadını dışarı haykırışları ile lince uğrayarak Meclisten dışarı atıldı.

            Böyle bir Siyaset tarzının oya dönüşmesi ve buradan İktidar elde etmek mümkün olabilir mi?