Bir macera peşindeydik… Aya ayak bastık. Olmadı…

Üşüdük hasta olduk.

Şimdi geri dönüyoruz,yeryüzüne…

Toprağa ayak basmamız gerekiyormuş.

Hazık hekimler öyle diyor.

Toprak bizim özümüz, sılamız, vatanımız…

Biz toprak bir evde doğduk sonra… Çamurdandı ilk oyuncağımız.

Odunla yanan ocağımız, kara demlikte çayımız, bir de“gezen tavuk”larımız vardı.

Sapı-samanı ayrışmamış, kabuğusoyulmamış, yaban tohumlara karışmamış buğdayımız;

Gürül gürül akıtılan sularla dönen değirmen çarkımız, el emeğimizin alın teri;

Beyaz unlu yüzümüz vardı.Ekmeğimiz bayatlamazdı…

Mikrodalga fırınımız güneşti. Yemeğimiziısıtır, gülen yüzüyle “afiyet olsun” derdi sanki…

Dijital iletişimimiz, gönül penceresinden…O kadar içten, o kadar genişti…

Sarıp sarmalıyorduk dostlarımızı…

Biz toprak bir evde doğduk

Toprakla beledi bizi anamız…

Dedem toprağında can verdi,

Derdi “bol olsun toprağımız”…

Evet, yaramıza kül basar, merhem yapardık.İçtiğimiz su gözedendi…

Mâ-i zemzemdi sanki.

Şimdi toprağa ayak basacak günleri sayıyor, çelik-çomak bilen dostlarımızı arıyoruz…