Erzincan'da profesör savaş ve teröre dikkat çekmek için ilginç bir proje hazırladı. "Şiddeti Düşünmek” adlı projede profesör kadavra olarak kesik öküz başlarını kullandı.

Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukcu, “Şiddeti Düşünmek 12: Kaotik Sarmal” performansını gerçekleştirdi. Daha önce “Şiddet, terör, ölüm, sonsuzluk, Covid-19, mülteci, orman yangınları, atık, israf, iklim, doğa” gibi güncel konular ve toplumsal problemler üzerine, ulusal ve uluslararası alanda, enstalasyonlar, alan-kurgular ve performanslar gerçekleştiren Prof. Dr. Kavukcu, “Şiddeti Düşünmek” adıyla gerçekleştirdiği seri performanslarına; günümüzde en önemli sorunların başında gelen savaşların ve terör olaylarının neticesinde oluşturduğu yıkımların büyüklüğüne kayıtsız kalmayarak konuyla ilgili farkındalığı artırmak adına bir yenisini daha ekledi.
Prof. Dr. Kavukcu, performansıyla ilgili şöyle konuştu:

“Toplumsal bir varlık olarak bireyin, farklı gruplarla ilişkilerinde açığa çıkan bireysel, çıkarcı ve egoist davranış biçimlerinin ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan mantığın yansımalarını, bireysel ve toplumsal ilişkiler arasında görebildiğimiz kadar uluslararası savaşların milyonlarca insanı sürüklediği kaosun içinde de görebilmemiz mümkündür. Günümüzde hâlâ devam eden savaşlar ve terör olayları, toplumlar üzerinde gerek fiziksel gerekse psikolojik açıdan pek çok yara açmakta ve insanlıkla birlikte var olup tarih boyunca devam eden, çeşitli yöntem ve uygulamalarla geçmiş dönemlerde zaman zaman büyük yıkımlara yol açan birçok savaşı anımsatmaktadır. Özellikle de Türkiye'nin de içinde yer aldığı Ortadoğu, geçmişten bugüne kadar tarihi yüzyıllar öncesine dayanmasına rağmen siyasal anlamda ateşin, karmaşanın, savaşların ve kaosun sönmediği ve bitmediği bir yer haline gelmiştir. Bu bakımdan altındaki ateşin hiç sönmediği, sürekli alevlendiği “Kaynayan Kazan” olarak anılan Ortadoğu'da gerçekleşen bu durumun, hâlâ devam eden savaşları da içine alarak alanını genişlettiği görülmektedir. Bu kaosun yıkımı, dünya üzerinde şiddet ve insan hakları ihlallerinden kaçan insanların sayısının 82 milyonu aşarak en üst seviyeye ulaşması dikkate alındığında daha iyi anlaşılmaktadır. Üstelik bu durumun şiddetin sonuçlarını doğa üzerinde de gözlemlemekle birlikte, insanların hem kendi türüne hem de yaşayan bütün canlılara gerçekleştirdiği yıkıcı müdahaleye de tanık olmaktayız. Toplumun bir ferdi olarak yaşanan bu olaylara duyarsız kalmayan sanatçı, savaşın korkunç yüzüne dair hem bilgilenmeyi hem de bilinçlenmeyi amaç edinerek kente 7 kilometre uzaklıktaki şehir çöplüğünün hemen yanı başında, “Şiddeti Düşünmek 12: Kaotik Sarmal” adlı performansını sergilemiştir. Sanatçının öznel ve eleştirel tavrı, mekânın ve bu mekânın içinde konumlanmış nesne ve figürlerin ele alınış biçiminde saklıdır. Sanatçının mekânı özellikle şehir çöplüğünün yanında seçmesi, savaşın yer küreyi çöplüğe çevirerek atık bir nesne durumuna getirdiğini simgeleştirmektedir.

Mekân (yaşanılan doğa), bir yandan gerçek espasın sonsuzluk duygusuyla tedirgin ederken bir yandan da simgesel alegorik bir anlatımıyla sahne gibi kurgulanmıştır. Manzaranın içinde hayvan organlarıyla dolu bir şekilde büyük bir harla kaynayan kazan, dünyada ve çevremizde yaşanan savaşlara bir göndermedir; ateşin devinimi ise ölümcül bir darbe almış insanlık haline ağıt yakar gibidir. Doğal mekâna, insan eliyle yapılmış bir malzemenin (kaynatılan kazan) yerleştirilmesiyle oluşturulan etki, adeta işlenen konunun trajik yapısını açığa çıkarmaktadır.

Şiddeti çarpıcı ve güçlü bir biçimde anlatan parçalanmış hayvan organlarını kazanda kaynattıktan sonra devirerek bu parçaları etrafa saçmaktadır. Saçılan bu organlardan kendi paylarını almak için kazanın etrafında gezinen köpekler hem geçmişte hem de günümüzde devam eden savaşlarda böylesi bir zulmü gerçekleştiren ve bunu kendi çıkarları için kullanan insanların, nasıl da vahşi bir çehreye büründüğünü gösterircesine hareket etmektedir. Bu durum günümüzde yaşanan olayları temsilen kurgulandığından; birçok düşünürün gözünden baktığımızda metaforik anlamıyla vahşi yaşam biçimlerinde de egemenliklerin, uzlaşmaların, savaşların, yani politik öğelerin olduğunu düşünebiliriz. Sanatçı, daha önce “Mevsimler ve Biçimler” isimli çalışmasında buzla kaplanmış bir giysiyi üzerine giyerek insan unsurunun iklimsel bir etkiyle ilişkisini ortaya koyduğu performansına bir seri oluşturacak nitelikte, bu kez bir hayvan postu giyiyor. Savaşlarda yaşanan vahşetin temsili olarak giydiği post, olayla daha da bütünleşmesini sağlarken mağara dönemindeki insanın vahşi yaşamla mücadelesine de gönderme yapmaktadır.

Performansın sergilendiği mekân, tiyatro sahnesi gibi kurgulanarak olayın trajik yapısını anlatmada oldukça etkilidir: Burada da ölenler, öldürülenler, amansızca hareket edenler ve olayları kendi çıkarına çevirip payına düşeni almak için bekleyenler vardır. Sanatçı, doğal mekandaki manzaranın sakin ve huzur verici etkisine karşılık; gerçeği, ölümü, zulmü ve şiddeti tüm çıplaklığıyla anlatan kontrast görüntüleri fantastik bir dille ortaya koyduğundan alışık olduğumuz manzara tanımının dışına çıkmaktadır. Tasarladığı bu kurgu sayesinde gerçeği anımsatırken, insanları düşünmeye teşvik eder ve farkındalık oluşturmayı amaçlar.”

Editör: Doğu Gazetesi