Bir ülkede uzun süre yağmurlar yağmayınca kuraklık başlar, stokların tükenince de kıtlık felaketi ortaya çıkar. Bir zaman sonra paranızın değeri kalmaz. Geçmişteki insanların cezasını gelecekteki insanlar çeker.

Asrımızda insanlar çok katlı apartman daireleri yükseliyor, her biri bir mahalle nüfusuna sahip. Su yetiştirebilmek için her şehirde, her gün gölleri kurutacak kadar su sarfiyatları var. Ortaya çıkan aynı orandaki su atıkları kanallar, ırmaklar aracılığıyla denizlere akıyor, yani atıkların toprağın nemine hiç faydası yok.

Daha evvel su atıklarımız tek katlı evlerimizin bahçemizdeki kuyularımıza gider ve alttan çevrelediği alanı nemli tutardı. Küresel olarak bütün bölgelerde toprağın nemli hakimiyeti vardı. Keza toprağın yüzünü istila eden art arda dizilen geniş yollar caddeler, kaldırımlar, üzerine yağan yağmurları yine kanallar yoluyla ırmaklara ve denizlere giderken toprağın suyunu kestik.

İnsanlar gelecekten endişe içindeler. Çünkü bir taraftan kutuplardaki dünyayı ılıman hale getiren buz dağları eritiyor, havayı ısıtıyor, denizleri yükseltiyor. Diğer taraftan iç bölgelerdeki nehirler, göller barajlar kuruyor, öyle ki, tabanları ortaya çıkmış arabalar dolaşıyor. Yüz yıllardır bu kadar çok su telaşı yaşanmıyordu. Çünkü yağan yağmurlar yerinde kalıyordu.

         Evvelce toprağa bolca yağmurlar karlar yağardı. Ama şimdi o yağışlardan eser yok, ya birden bire sel felaketi ya da kuraklık ortaya çıkıyor. Köylerimizin toprağını elinden aldılar yerlerine art arda asfalt yollarını apartman dairelerini diktiler. 

Ormanlık alanlara iskan yasağı getirilmesi gerekirken imara açtılar sabotajlarla orman yangınları çıkarıp havayı ve bulutları kuruttular. Keza yollara sığmayan arabalarının egzoz dumanlarıyla havayı kuruttular, havayı boğdular.

Neden bütün dünyada köylerin arazilerine apartman dikilmesine ruhsat verildi. Neden bu kadar çok şehirleri sevdirdiler köylerini terk ettiler. Suya bu kadar çok ihtiyaç vatsa, neden bütün remi ve ticari kuruluşlar vanaları kısılmıyor.

Yağmurları yerinde tutamaz olduk insanları yerinde tutamaz olduk. Gençlerimiz üniversite kapılarında tıkılmışlar. Neden sadece ihtiyaca göre kontenjan açılmıyor. Hiç değilse o gençler liseden sonra ailesinin yardımıyla bir köye, bir iş koluna, girecekti. Boşa giden çabalar ve bozulan gençlik olmayacaktı. 

Öyle bir israf ve umursamazlık içindeyiz ki, doyumsuzluk ve hazımsızlık bizi ne hale getirmiş umumi umursamazlık etrafımızı sarmış.

Şair nede güzel bestelemiş, ‘’Dönülmez akşamın ufkundayım artık vakit çok geç.’’ Bizde geri dönülmez bir yola itildik, acil çare arıyoruz