Tarihin ilk ticaret borsası olarak bilinen ve yaklaşık 1750 yıl önce inşa edilen Aizanoi Binasında (Kütahya- Çavdarhisar) kurumsal hale getirilen ticaret, genellikle takas şeklinde ve taş tablet üzerine kaydedilen mal ve hizmet takas oranlarına göre yapılmaktaydı. Bir kaplan kürkünün, bir zırh ya da bir kılıcın; kaç ölçek buğdaya, pirince, değerli deniz kabuğuna veya binek hayvanına denk geldiği buradan öğrenilmekteydi.

Takas sisteminde, mal ve hizmet değişim oranlarının tespiti, ihtiyaçların tam olarak karşılanamaması ve el değişen malın transferi gibi zorluklarla baş etme mücadelesi yüzyıllar boyu süregelmiştir. Yine aynı coğrafyada yaşamış olan Lidyalıların çok daha öncelerden icat ettikleri paranın zamanla genel geçer bir değişim aracı olarak kabul edilmesiyle, bahsedilen sorunlar için kısmi çözüm bulunmuş olur.

Artık, mal veya hizmetin el değişmesi Devlet kontrolünde, sikke adıyla üretilen madeni para vasıtasıyla, yapılmakta ve paranın değeri içerdiği maden oranına göre değişiklik göstermekteydi. Ticaret hacmi zamanla genişleyip de, metal paranın taşınması da bir külfet oluşturmaya başlayınca, 1690’lı yıllarda, Amerika Birleşik Devletleri Massachusetts Hükûmeti ve Ardından İngiltere Merkez Bankası tarafından banknot sistemi uygulamaya konulmuş, böylece ticaret ve finans dünyasında yeni bir çığır açılmıştır.

Paranın kullanımıyla birlikte, güvenlik, geçerlik, muhafaza, transfer gibi hususlarda kaygı ortamı artınca, bankalar ve finans kurumları, para alıcıları olarak daha fazla arzı endam etmeye başlamışlardır.

Peki, para basım işini hangi kurum, nerede, hangi yetkiye dayanarak ve ne kadar miktarda gerçekleştirecektir?

Ülkelerin gücünü, bağımsızlığını ve itibarını önemli ölçüde yansıtan, millilik unsuru taşıyan para, bağımsız Merkez Bankaları tarafından, kanunen verilmiş yetki ile ve yönetim erkinin kontrolünde, ihtiyaç duyulduğu kadar tedavüle sokulmaktadır.

İhtiyaç duyulan para basım miktarının belirlenmesinde ise;

Öncelikle, Gayri Safi Milli Hasılada tespit edilen yükselme, piyasada artan çek senet dolaşımı, altın üretimindeki yükseliş ve yıpranmaya, yok olmaya yüz tutmuş mevcut para miktarı gibi kriterler dikkate alınmaktadır. Bu tespitler dışında, ekonomik hareketliliği canlı tutmak adına ve yastık altına giren “baygın değerlere” karşılık olmak üzere belli oranda karşılıksız mevduat ilave edilerek para basımı gerçekleştirilmiş olur.

Belli ölçüde ve bilinçli şekilde tedavüle sokulan karşılıksız mevduat, gelişmekte olan ülkelerde küçük oranlarda (%3 - 4) enflasyon üreterek, ekonomik hareketlilik için katma değer anlamında önemli bir dinamo oluşturmaktadır. Karşılıksız para basımı şeklindeki bu uygulama, gelişmemiş ülkelerde yer yer kontrolden çıkabilmekte, böylece enflasyon önlenemez bir fiyatlama sarmalına, yani canavar rolüne dönüşebilmektedir.

Para dünyasında Devlet kontrolün bir diğer önemli amacı ise, gelirleri vergilendirmek, vergi adaletini sağlamak, imkânlar ölçüsünde kayıt dışı ekonomiyi kontrol altına almak ve Kara Para trafiğinin önüne geçmektir.

Son yarım asırda ise; bankacılık ve finans sektörünün daha da gelişmesiyle, Avrupa’da benzin istasyonlarını hırsızlığa karşı koruma gibi güvenlik ve hijyen, prestij gibi başkaca sebeplerle, yine devlet kontrolünde başlatılan akıllı kart (plastik para) uygulaması; akabinde, esnafın banka hesaplarına doğrudan ödemesi yapabilmeleri için POS cihazları kullanılması ve kısa süre sonra yaygınlaşan elektronik ortamda para transfer sistemleriyle, fiziki para kullanımı ve akışı yerini önemli ölçüde elektronik ortamlarda yeni rotalara bırakmıştır.

SANAL PARA - Son Dönemlerin Moda Kavramı;

Şifreleme uzmanı olan ve nereli olduğu halen bilinmeyen SatoshiNakamoto tarafından, 2009 yılında başlatılan kripto para Bitcoin (BTC) ve takip eden türevleri; anlatıldığı kadarıyla, yine bilinmeyen yerde ya da yerlerde, bilinmeyen kişilerce, oluşturulan binlerce server üzerinde iç kontrol yapılarak ve büyük enerji tüketerek ortaya çıkarılan sınırlı miktardaki sanal ürün olarak ifade edilmektedir. Sınırlı sayıda üretilen bu sanal ürüne talep arttıkça fiyatı da artış göstermektedir.

Buna göre;

2010 yılında 1Bitcoin 0.06 $ ı iken,

2011 de 1 BTC 1 $’,

2013 yılında 189 $,

2014 yılında 526 $,

2015 yılında 272 $,

2020 yılında 2900 $,

2021 Nisan ayında 60000$ seviyelerine yükselmiş;

Aynı yıl 15 Mayıs tarihinde 48.0000$, 18 Mayıs günü itibariyle 32.000 $ seviyelerine kadar düşüş göstermiştir.

Bu değer seyrinin zamanla daha da yükseleceğini ileri süren analistler olduğu gibi, 4000 $ seviyelerine kadar gerileyeceğini dile getirenler de mevcuttur.

2021 yılı sonuna kadar kripto paranın üretiminin tamamlanacağı ve mevcut BTC’ler üzerinden işlem yapılacağı ifade edilmektedir.

Konuya ilişkin bilinen önemli husus ve getirilen eleştiri, sistemin çok yüksek miktarda enerji tüketiyor olmasıdır.

Nitekim ElonMusk, Tesla araçları satışında sanal para kullanılabileceği şeklindeki açıklamasını; sistemin enerji kaynağı olarak aşırı miktarda fosil yakıt kullandığı ve çevreye karşı yeterince hassasiyet gösterilmediği gerekçesiyle askıya almış ve bu küçük çaplı açıklama, ciddi bir değer kaybına sebebiyet verebilmiştir.

Ticaret ve yatırım dünyasının önemli ismi Musk'ın küçük sayılabilecek bir yatırımla, sanal para piyasasını tahminler ötesinde yükseltmesi, öncesinden bilmiyormuş gibi çevre hassasiyetini bahane ederek eleştiri getirip piyasanın yarı seviyelerine kadar gerilemesine ön ayak olması, sonra bir başka sanal para birimine övgü yaparak yeni alanlar oluşturması gibi tutumlarının, masumiyeti veya hinliği ayrı bir tartışma konusudur.

Anahtarı kimde olduğu tam da belli olmayan ve içi görünmeyen devasa bir kumbara gibi... Ana sloganı, “bana güvenin paranız değerlensin, istediğiniz zaman geri ödeme garantisi var… Birbirimizi tanımamıza gerek yok... Sanal bir sistem kurulacak ve kişiye özel bir şifre verilecek, işlemler oradan yapılacaktır.” Söylemine dayalı olarak yeni bir metotla yeni bir sistem başlatılmış oldu...

ÜLKELERİN SANAL PARA YAKLAŞIMLARI

Özellikle sistemdeki belirsizlikler, kayıtdışılık ve doğabilecek vergi kaybı, mali suçlarla mücadelede yaşanacak zorluklar gibi nedenlerle Fransa, Almanya, Hindistan, Çin, Türkiye gibi bir çok ülke tarafından sistemin engellenmesi, uzak durulması veya dikkatli olunması babından açıklamalar yapılmaktadır. Bununla birlikte, ABD, Birleşik Krallıklar, Avustralya, İsveç, Kanada, Belçika gibi bir kısım ülkeler de, finans sektöründe yeni bir alternatif oluşturabileceği yaklaşımıyla, gelişmeleri olumlu karşıladıklarını belirtmektedirler

Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) tarafından yapılan araştırmaya göre, tüm uyarılara rağmen, dünyanın en büyük 74 ekonomisi içerisinde, nüfusa oranla en çok kripto para kullanan ülke vatandaşları sıralamasında; Nijeryalılar % 33 ile ilk sırada yer alırken, Vietnam vatandaşları % 21 ile ikinci, Filipinler % 20 ile 3’ncü sırada, Türkiye ise % 16 ile dünyada 4’ncü sırada yer almaktadır.

Negatif faiz uygulaması yapan Avrupa ülkelerinin, daha yüksek getiri için Türkiye’ye yöneldiği bu dönemde, Türkiye’nin sanal para alanında Avrupa Ülkeleri arasında ilk sırayı elinde tutuyor olması oldukça manidar bir durumdur.

YEREL ÖLÇEKTE SANAL PARA GİRİŞİMLERİ

Kripto para, diğer bir ismiyle sanal para şeklinde ortaya çıkan, küresel ölçekte bir kaç çeşit olarak arz-ı endam eden ve daha ziyadesiyle zenginlere hitap eden Bitcoin, Dogecoin gibi sanal paralar, bir anda birçok kesimin dikkatini cezbetmiş; genel sanal paranın pahalılığı, ilgililerin alan bilgisi azlığı, kişilerin çok fazla kazanma merakı ile buluşunca, ortaya çıkan talebi karşılamak üzere yerel ölçekli sanal para üreticileri girişimlerine hız vermişlerdir.

Bu yerel oluşumların ne ürettikleri tam olarak bilinmemekle birlikte, en iyi ihtimalle katılımcılardan alınan paraların, Bitcoin veya benzeri platformlarda kripto para alma şeklinde değerlendirildiği öngörülmektedir. Kötü ihtimal ise, sanal para üretme veya diğer sanal paralarda değerlendirme vaadiyle piyasadan çekilen para miktarı maksimum düzeye geldiğinde, Thodex ve diğer örneklerde olduğu gibi, organizatörlerin “borçlarımın arkasındayım” diyerek, sessiz sedasız, ulaşılamaz diyarlara göç eylemesidir. Bu süreçte katılımcılar ise, gerçekler ortaya çıkana kadar, yerelden havale ettiği parayı, genel kripto para seyrine göre kendince değerlendirerek, hayali gelir artışının tadını çıkarmaktadır. Sonrası malum….

İşte böylesine yüksek kazanca ulaşma arzusu farklı bir rüzgâr oluşturur ve  bir çılgınlık furyası başlar... Ben güvendim dostum... Ben daha çok güvendim arkadaş... Önceki ay yatırdım, şimdi iki katına çıktı... Sen bir de benim kazancımı görsen... Dostum vergi yok harç yok, hesap verme yok... Kısaca, bir yatırıp birkaç mislini alıyoruz.

Kazanç, yüksek kazanç, en yüksek kazanç…

İşin ahlaki boyutu bir tarafa, mantık yönüyle düşünmek icap eder ki, her emtianın, sermayenin, işgücünün mevcut döngü içinde bir maliyeti ya da gelir miktarı vardır. Birileri için normalin dışında bir kazanç varsa, bu durum diğer birilerinin zarar etmesine ve hatta batmasına sebebiyet verecektir.

Risk aldık, yatırım yaptık, para kazandık, çalmadık, çırpmadık. O zaman ölçüsüz kazanca hücum... Sonra, bir flash haber... Sanal parayı kimse durduramıyor veya sanal para iki ayda ikiye katladı.. ElonMusk, sanal para Bitcoin'e servet yatırdı, ticaretini sanal para ile de yapabileceğini açıkladı, türünden haberler... Piyasayı daha da coşturmalar... Sonra küçük çaplı yerel sanal paracılar... Özellikle toplumda hitap ettikleri kesime göre, ekran yüzleri bulmalar, mankenler ve lüks yaşama dair kısa filmler, reklamlar, “zengin olmak sizin de hakkınız” babından sloganlar ve sanal paranın jet hızıyla yükselişi...

İşte, Sanal Para olarak adlandırılan bu kavram her türlü belirsizliğe rağmen nasıl bir anda bu kadar gelişim göstermiş olabilir sorusunun cevabı bu psikolojide gizlidir.

Bu gidişat sizlere bir zamanların, Hollanda Lale Çılgınlığını, Offshore bankacılığını, Saadet Zincirlerini veya yatırımdan uzak sermaye holdinglerini anımsatmıyor mu?

Bahsedildiği üzere her ülkenin milli parası, ilgili devletin kontrolünde ve arz-talep ölçüsünde varlığını devam ettirmektedir. Ayrıca uluslararası ticarete geçerliliğini koruyan, uluslararası nitelik kazanmış para birimleri ve metal olarak altın işlev görmektedir. Yine uluslararası mekanizmalarda, hangi ülkede ne kadar miktarda döviz rezervi olduğu, Merkez Bankalarında ne kadar altın, döviz bulunduğu takip edilebilmektedir. Peki devlet demek, kayıt altına alma sorumluluğunu, vergi salma otoritesini elinde tutma gücü demek iken ve bu kadar iyi takip edilen sistem mevcut iken mantıkla açıklanabilir hiçbir sorumluluğu olmayan kayıt dışı bir sistem neden devreye girmiş olabilir.

Bir grup insanın başlattığı bu hareketlilik, tüm dünyayı etkisi altına nasıl almış olabilir?

Kanaatimizce en önemli etkenlerden biri, Dünya üzerinde dolaşımda olan önemli miktardaki kayıt dışı paranın mevcudiyetidir. Uyuşturucu, insan kaçakçılığı ve daha nice yollardan elde edilen bu meblağın, sisteme sokulması oldukça yüksek risk ve maliyet gerektirmektedir.

Kara Para olarak adlandırılan bu varlıkların rengini değiştirmek için genellikle, gelişmekte olan ülkelerde para sahipleri, kontrolsüzlük ortamından da faydalanarak yatırımlar yapmak suretiyle yüksek maliyetler mukabilinde kayıt dışılıktan kurtulmuş olmaktadırlar.

Bu nedenle sanal para, illegal örgütlerin banka sistemine girmeden, gümrük kontörüne takılmadan, risk almadan Kara Para aklayabilecekleri ideal bir yoldur. Özellikle Türkiye gibi FETÖ, PKK, YPG benzeri yapılanmalardan canı yanmış ülkelerin, yeni bir tehlike ile karşı karşıya kalması mümkündür.

Diğer bir husus, pandemi sürecince devletlerin ekonomiyi canlı tutma, istihdamı devam ettirme ve salgın akabinde endüstrilerini olabilecek yeni gelişmelere hazır hale getirmek için ABD ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülkenin trilyonlarla ifade edilen destek paketleriyle, para önemli ölçüde sektörlerin öncü kuruluşlarına yöneltilmiştir. Uzun süreyle, iş ortamlarında üretimin durma noktasına gelmiş olması da dikkate alındığında, piyasalara sürülen sıcak para sektörün kayıt altındaki sistemlerine girme yerine, çılgın getiri umuduyla, Sanal Para dünyasının yolunu tutmuştur. Bu para akışı, Sanal Para dünyasını ön görmedik şekilde hareketlendirmiş ve sisteme daha çok para akar olmuştur.

Ayrıca, Dünyanın en zenginleri olarak bilinen ABD ve diğer bazı ülke toplumları, salgınla birlikte çizilen felaket tablolarının da etkisiyle, olabilecek toplumsal kargaşalara karşı, önce hızlı bir silahlanma yoluna gitmiş, bu tedbirle de yeterli güven duygusuna ulaşamayınca, sahip oldukları maddi değerleri hızlı şekilde elden çıkartarak sanal para ailesinin üyesi olmayı tercih etmişlerdir. Altın ve döviz cephesinde aynı dönemde yaşanan hızlı değer kaybında, bu yönelişin olası etkisini gözardı etmemek gerekir.

Bir başka çerçeveden bakılınca, çeşitli sebeplerle yıllar boyu ambargoya tabii tutulan İran, Kuzey Kore ve benzeri ülkelerde, sınır ötesi ticaretin çoğunluğu el altından sürdürülmekte ve bu ülkelerdeki girişimcilerin, elindeki dövizlerini sisteme en iyi şekilde sokabilme yolu yine sanal paradan geçmektedir.

Çin, Rusya veya başka bir ülke iş dünyası... Bu ülkelerde ekonomik anlamda üst düzey doyuma ulaşılmışken, siyasal manada yeterince liberal demokrasi olgunluğuna henüz erişilememiş olması nedeniyle, tedirginlik hisseden zenginlerin kendine, ismi bilinmemekle birlikte, başka bir ülkede alternatif hareket alanı oluşturma arzusunun yine sanal paraya yönelimde etkili olduğu düşünülebilir.

Bir bilgisayar, internet ve birde şifre mevcudiyeti, istenildiği zaman ve yerden istenildiği miktarda parayı sisteme dâhil etme imkânı sağlamaktadır.

Faaliyetlerin Hangi Ülke veya Ülkelerde İcra Edilebileceğine Dair...

Dünyanın en iyi istihbarat ağına sahip olmuş, birçok ülkede üst kurmuş, Facebook, Google, WhatsApp gibi dijital yazılımları elinde tutmakta olan ve istediğinde 6 milyar insanın nabız atışını bile aynı anda sayabilme kapasitesine sahip ABD için; Merkezi kendi ülkesinde olan gizemli bir para kasasının mevcudiyeti ne gibi riskler taşıyabilir ki? Dünyanın hesap edilemez Kara Parası, illegal fonları, ambargo altındaki toplumların veya başka ülke zenginlerinin kayıt dışı mali kıymetleri, günün her saatinde bu ülkeye akıyorsa, bunun kendisi için ne tür sıkıntıları olabilir ki?

Söz konusu bu ülkenin, ABD gibi sözde demokrasi cenneti olması dışında, benzer şekilde, istihbarat gücüne, Yandeks gibi yazılımlar alt yapısına, iddia edildiği şekliyle ABD Başkanlık seçimlerine dahi müdahale edebilecek kapasitede Hackerlere sahip Rusya olmaması için ne gibi sebepler olabilir ki?

Benzer düşünce, uzay üstlerinde hâkimiyetini her geçen gün daha da pekiştiren, Dünya Ticaretinin dev ismi, döviz rezervlerinin patronu kabul edilen Çin için de ileri sürülecek olsa, kesinlikle haksız sayılmış olunmaz.

Aslında, 1998 Ocak Ayı The Economist Dergisi kapağında, 2018 yılına gelindiğinde (Banknotu simgeleyecek şekilde) ABD Dolarını ayakları altında almış bir kartalın göğsünde, sanal para coininin resmedilmiş olması, birçok şeyin yıllar önce yine “büyüklerimiz” tarafından hesaplandığını gösterir durumdadır.

Bu tür ticaretlerde oluşan masanın, iki tarafından birinde milyonlarca insan... Diğer tarafında parayı, kasayı, tüm bilgileri elinde tutan, kimseyle muhatap olmayan, gizemli birkaç kişi... Böylece paralar masadaki her iki tarafın rızasıyla bir ülkeye ya da ülkelere akmış olmuyor mu?

Bu kadar bilinmeyenler içinde bilinen tek bir şey var ki, çok büyük kapsamlı, finans dünyasını ve dolayısıyla bütün insanlığı etkisi altına alabilecek bu kurgunun, birkaç güçlü ülke dışında başka bir ülkenin, bu işin sahibi olamayacağıdır. Yani kurulan çark her halükarda zenginlerden taraf işleyecektir.

TARİH BOYUNCA EKONOMİK İŞBİRLİKLERİ VE VURGUN ÖRNEKLERİ

İktisadi anlamda işbirlikleri, beşeriyetin varoluşundan günümüze kadar süregelmiştir. Paranın parayı çektiği, güç birliğinin sinerji mahiyetinde artı değerlerler kazandırdığı gerçeği nazarı dikkate alındığında, işbirliklerinin nasıl oluştuğu daha net anlaşılabilir.

Ulusal veya uluslararası alanda, zaman zaman iyi hesap edilmeden girişilen işbirlikleri, çoğunlukla sonu hüsranla biten acı hatıralar şeklinde tarih sayfalarında yerini almış olsa da, insanlık bunlardan pek ders çıkarmamış gibi, her dönemde tarih tekerrür etmektedir.

Devletlerarası siyasi ve iktisadi işbirliklerinde dikkat çeken önemli olaylar arasında, ABD merkezli BrettonWoods Anlaşması ve Rusya merkezli Sovyetler Birliği ilişkileri akla gelmektedir.

İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ile liberal dünyanın daha da önemli patronu haline gelen ABD, “Dünya Savaşlarının temelinde ekonomik nedenler yattığını” ileri sürerek, bir daha böylesi felaketler yaşanmaması adına, tüm ülkeleri masa etrafına davet eder. Katılım zorunlu olmamakla birlikte; güçler dengesi, siyasi atmosfer, ekonomik mecburiyetler, ülkelerin kendi kapı komşusuna bile güvenmemesi gibi nedenler, savaş yorgunu ülkeleri güçlü bir yapının etrafına toplanmaya mecbur etmiştir. Dünyanın iki başlı kutuplaşmasında ABD yanında yer alan ülkelere bu toplantıda yapılan açıklamaya göre özetle, dünya ticaretinde hakim para ABD Doları olacak ve uluslararası ticaret, bu para baz alınarak yapılacaktır. Her bir ülke kasasında bulunan ABD Doları miktarı, o ülkenin ticaret kapasitesini gösterecektir. Dolayısıyla ABD, tüm ülkelere ticaret için Dolar cinsinden döviz kaynağı sağlayacak ve bu paraya karşılık gelen külçe altını, sabit kur garantisi ile kendi teminatında tutacaktır. Uluslararası ticaret, yine ABD liderliğinde, finans alanında oluşturulan uluslararası kuruluşların bilgisi ve kontrolü altında yürütülecektir.

1970'li yıllara gelindiğinde, dünya ticareti gelişmiş, birçok ülke savaş yıllarına göre önemli bir refah seviyesine ulaşmış, bununla birlikte ABD Doları bazında hesapsız bir para dolaşımı ve Dolarda amansız bir değer kaybı baş göstermiştir. Bu değer düşüşleri nedeniyle, ağır abi ABD’nin garanti verdiği sabit dolar-altın paritesi, yerini oynak bir havaya bırakmış ve ABD, ülkelerdeki sahte para basımı iddiasını ileri sürerek ve politik güç üstünlüğünü kullanarak sabit kur uygulanasına son verdiğini açıklamıştır. Kur politikasındaki bu değişimin tam olarak niçin yapıldığı, kimin işine yaradığı, kaybedenin ve kazananın kimler olduğu şeklindeki sorular, on yıllardır uykuya yatırılmış halde bekletilmektedir.

Sovyet Blokunda da benzer bir işleyiş uygulamaya konulmuştur. Oyun kurucu Moskova, eşitlik ve kardeşlik ekseninde halklar olarak tanımladığı toplumları, içişlerinde özerk, dış işlerinde merkeze bağlı olarak şekillendirmiş ve dış dünyadan Demir Perde ile soyutlayıp, kendi içinde bir birlik oluşturmuştur. Her özerk birimin kendi özel yönetimi ve hepsinin bağlı olduğu Moskova üst yönetimi, Orak ve Çekiç zorbalığında gidişatı kontrol etmektedir.

Sisteme göre ana yatırım politikaları, Moskova tarafından planlanacak, Özerk Yönetim Birimlerinin üretim mekanizmaları ve birimler arası kısıtlı alışverişleri Moskova tarafından kontrol edilecektir. İhtiyaçlar yine Merkeze bildirecek ve Moskova bu kaynakları taleplere göre dağıtacaktır. Merkezi Yönetim, özerk birimler ile arasındaki muhasebe işlemlerini bizzat kendisi tutacak... Alacaklı ve borçlu taraflar böylece belli olacaktı.

Üretim sistemi olarak, her ürünün bir ara mamulünü bir bölgede, diğer bir ara mamulünü başka bir bölgede ve nihai ürün aşamasını da merkeze yakın sanayi bölgelerinde gerçekleştirmektedir. Mesela, Türkmenistan’da üretilen pamuk, Özbekistan’da ipliğe dönüştürülmekte, Kazakistan’da kumaş halini alıp Moskova Bölgesine gönderildiğinde de tekstil ürünlerine dönüştürülmekteydi. Sonrasında ise, ürünler binlerce kilometre yol katettikten sonra, insanlara giysi olarak geri gelmekteydi. Bu uygulama, ilaç sanayinde, petrolde, madende, otomotivde, kısaca tüm sektörlerde uygulanmaktaydı. Esasında, Blok dağıldıktan sonra, bu zengin coğrafya insanlarının yıllarca yoksulluk içinde yaşamalarının temel sebebi burada yatmaktadır.

Bu politikalar gereği Özbekistan'dan ham petrol, kuru üzüm, bakliyat, pamuk, yün, hayvansal gıda ürünleri; Türkmenistan'dan, gaz, petrol, pamuk; Kazakistan'dan, altın madeni, petrol, tarım ürünleri; Azerbaycan'dan, petrol, çay, kuru meyve gibi kıymetli ürünler Rusya'ya Demiryolları ve hâkimiyetindeki Hazar Denizi üzerinden taşınmaktaydı.

1920'lerde dünya petrol üretiminin %27’sini elinde tutan Rusya'nın, bu üretiminin tamamını Azerbaycan Hazar ekseninden sağladığını söylemek, meselenin boyutunu daha net olarak ortaya koyacaktır. Bu miktara, Özbek, Türkmen, Kazak kaynakları da ilave edilirse, Rusya'nın bu aslan payını, kendi topraklarındaki yeraltı kaynaklarına mümkün mertebe dokunmadan, 70 yıl süreyle elinde nasıl tuttuğu daha net anlaşılmış olacaktır.

Üst Yönetim, Özerk birimlerden aldığı bu ürünler karşılığında bu bölgelere okul, hastane, konut inşa etme görevini üstlenmiştir. Ukrayna ormanlarından üretilen keresteyi, sıra, masa, mobilya olarak yüksek fiyatlarla bu ülkelere göndermiş, yer yer çeşitli binalar da inşa etmiş ama hiçbir yatırım, bu ülkelerden aldıklarına karşılık gelememiştir. 1980’lerde, Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılandırma) ilan edeyim derken, iş bir anda çığırından çıkıp ta Özerk Birimler 1991 yılında bağımsızlığına kavuşunca, Rusya ile aralarındaki muhasebe defterleri masaya yatırılmış ve ortaya çıkan manzaraya göre; Rusya Türkmenistan'a 6 milyar, Özbekistan' ise 25 milyar civarında borçlu çıkmıştır ve daha niceleri...

Birliğin dağılımı ile büyük bir ekonomik buhran yaşayan ve borç batağına giren Rusya, yıllar boyu Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere, yönetimlerin kaderini ellerinden tutarak bu borçlarını ne inkar etmiş ne de ödemiştir.

ABD örneğinde olduğu gibi Rusya için de “borçlun zorba ise, bağışladım demek ağalıktan sayılır” hükmünü Türkmenistan uygulamış ve “Rusya çıkıp ödemiyorum diyerek rest çekip bizi zor duruma düşürmeden, Biz Rusya'nın ekonomik krizini dikkate alıp borçlarını bağışladık dememiz daha yerinde olacaktır” şeklinde kararını vermiştir.

Hollanda Lalesi

Tarihte ilk spekülasyon ya da ekonomik vurgun olarak adını duyuran Hollanda merkezli Lale Çılgınlığı ya da Lale Balonu, 1637 yılında yaşanmıştır. Hollanda’nın altın çağında, sınırlı sayıda üretilen lale fiyatının aşırı yükseltilip sonra aniden düşürülmesi olayıdır. İngiliz yazar Charles Mackay, Olağanüstü Kitlesel Yanılgılar ve Kalabalıkların Çılgınlığı adlı eserinde, 1 adet lale soğanı için birkaç hektar arazi bile teklif edilebildiğini, laleye bağlı yüksek meblağlı sözleşmeler imzalandığını belirtmektedir. İnsanlar, lale fiyatlarındaki bu ani yükselişlere bakarak, daha çok kazanma arzusuyla, borçlanma senetlerine çılgınca imza atmaktan çekinmiyorlardı. Fakat işin sonunda, lale üretimini elinde tutanlar arzu ettikleri kazanç seviyesine ulaşınca, ani üretim artışlarıyla çılgınlar balonunu bir anda söndürdüklerini ve yatırımcısının elinde bir kaç lale soğanı ve evlerine, arazilerine el konulacak ağır borç yükünden başka bir şey kalmadığı anlaşılmaktadır.

Konunun Yurtiçi Boyutuna Gelince,

Hareketli, girişken Anadolu insanı ekonomik, ideolojik, siyasi veya başka sebeplerle, mali imkânlarını zaman zaman birleştirme yoluna gitmişlerdir. Bu işbirlikleri 1980'li yıllardan itibaren hareketlenmiş ve zaman zaman zirvelere tırmanmıştır.

Alın teriyle kazandığı küçük birikimleriyle büyük başarılara imza atan Anadolu Kaplanlarının günümüze kadar yazdığı destanlar takdire şayan olmakla birlikte, maalesef bunlar dışında, gurbetçi, köylü, memur, küçük esnaf binlerce vatandaşın gıpta ile takip ettiği bu ekonomik hareketlilik ve birşeyler yapma arzusu, bu potansiyeli harekete dönüştüren birileri tarafından akamete uğratılmıştır. En etkileyici sözlerle, en güzel hitabetlerle, kimileri ağlayarak, kimileri gülümseyerek, kimileri de milli duygulara dokunarak başlattıkları bu hareketlilik bir anda yüz milyonlarca paranın hızla el değiştirilmesine neden olmuştur.

Ülkenin gelişmesi, birkaç garibana istihdam sağlanması, belki birkaç kuruş daha gelir elde edilmesi gibi ulvi hedeflere inanmış samimi insanların kar ortaklığı yolculuğu, belki ikna gücü olan ama ekonomiden, para yönetiminden, liyakatli,  vizyoner ve vicdani olmaktan pek nasiplenmemiş insanların basiretsizce davranışları sonucu yıkıma dönüşmüştür.

Muhataplar için her zamanki gibi masa yeniden kurulmuş, bir tarafta alın teri kokan küçük tasarruflarıyla milyonlarca insan, diğer tarafta ortama güven pompalayan birkaç kişi... Duygusal Anadolu insanı veriyor, bir grup uyanık girişimci topluyordu. Holding binalarında, gurbetçi denilen güzel yürekli insanların dişinden tırnağından artırdığı binlerce dövizi, hiçbir resmi sisteme sokmadan, gösterişli bir binanın veya sempati duyulan birkaç reklam yüzünün veya iş, aş, ekmek gibi duygulu birkaç sözcüğün etkisiyle, sinema bileti kadar dahi geçerliliği olmayan bir makbuz karşılığında paraları kasalarına indirmekteydiler.

Güne dair bir kesit;

Küçük bir memuriyet maaşı ile hayatını devam ettiren, ağzı söz kalabalığı yapan bir zatın bir zaman sonra etrafında eli telsizli, kulağında yakın koruma aparatları ve kara gözlüklü onlarca koruma olduğu halde, bilmem hangi Holdingin başı “beyefendiyi” kalabalıklar içinde caka satarak, ilgi uyandırarak, gıpta dolu bakışlar arasında gezdirmeleri görülmeye değerdi.

Halktan gelen paralarla, kayda değer hiçbir yatırım yapmadan lüks içinde yaşayıp gitmek nefse hoş gelmekteydi. Gelen büyük miktardaki paralardan keyiflerince harcamakta; Katılımcının pek nadir olan para çekme taleplerini, kar payı diyerek, yeni katılımcı paraları ile kameralar önünde fazlasıyla ödeyerek, piyasadan daha fazla para çekmekteydiler. Ta ki, deniz bitene kadar... Tıpkı Saadet Zinciri aldatmacası gibi...

Bazılarının kendi kurdukları sistem çökerken bile, kazanan taraftaki yöneticileri, mağdur ettiklerine ulaşarak, “Senin içeriden para alma şansın yok, hakkını yarı fiyatına bana satıver.” Nev’inden teklifleri bile vicdanlarının fotoğrafını ortaya koymaktadır. Bu olayların etkisiyle Anadolu’nun, iyi niyetli, ahlaklı, erdemli, masum insanların bir kısım açgözlüler tarafından kandırılma faslı nispeten sona ermişti.

Bilinmelidir ki, finans kaynağı bulmak bir marifettir, kaynakları doğu şekilde yönetmek eğitim ve özellikle tecrübe yönüyle donanım gerektirir, kazandıktan sonra paylaşım vicdanilik meselesidir.

Şimdi ise sahnede, kısa yoldan hızla zengin olmayı, bir koyup on misli, yüz misli almayı amaç saymış ve gelsin de nereden gelirse gelsin fikrini şiar edinmiş bazı insanların, onlardan daha uyanık ve çok daha büyük kazanma niyetinde olanlarca kandırılması dönemi sergilenmeye başlanmıştır.

Offshore Bankacılık dolandırıcılığı ve Saadet Zincirleri yolsuzluğu ile başlayan vurgun sistemi, Çiftlik Bank tosuncukları ile devam etmiş ama çok kazanma hırsı, hiçbir zaman ders alınmamışçasına, Sanal Para vurgununa dönüşmüştür. İnsanlardaki daha çok kazanma hırsı, devlet kontrolü dışında hareket etme arzusu, konuyla ilgili ileri derecede bilgisizlik bir araya gelince iflaslar, çöküşler, cinayetler kaçınılmaz hal almıştır.

Ömründe alnı terlememiş, kendi el emeğiyle bir ekmek parası bile kazanmamış, birçoğu daha çocuk yaşta sayılabilecek insanlara, şaşkınlık uyandıracak meblağda paraların teslim edilmesi mantıklı bir gerekçeyle açıklanamaz.

Rahat yoldan ve fazladan kazanma hırsının sonucunu ve de yazımızı, ders oluşturması umuduyla bir fıkra ile bağlamış olalım.

Bin bir emekle yetiştirilen ceviz ağacı, ürününü ortaya çıkarmaya başladığında, lezzetli meyveye ağzı sulanan güve böceği, böyle bir şeye hakkı olup olmadığına bakmadan, yeni oluşan meyvenin yumuşak kabuğunu keskin dişleri ile keserek, kendini içeri atıverir. Yiyecek bol, keyfi yerindedir. Çiftçi, bütün umuduyla hasat mevsimini beklemekte... Ağaç, meyvesini büyütmek için bütün gücüyle cevizlere vitamin yüklemekte... Güve ise, cevizden gönlünce yemeğe, yedikçe de semirmeye ve şişmeye devam etmektedir. Leziz vitaminler cevizden, su gökyüzünden, her şeyi beleş... Spor yok, hareket yok, emek yok. Yedikçe şişer, şiştikçe yer ve bir gün cevizin içindeki yiyecek bitmiş, içi de gübreyle dolmuş olur. Bir başka cevizde kısmet aramak için harekete geçen güve, birde ne görsün... Yumuşak iken kolayca delip içine girdiği cevizin kabuğu sertleşmiş, adeta taş gibi olmuştur. Semizlemiş vücudu ile ilk açtığı delikten çıkması artık mümkün değildir. Günler birbirini kovalar, açlıktan perişan olur. İncelir, incelir ta ki, açtığı delikten dışarı çıkabilene kadar... Bir iğne bir iplik alana kadar incelir.

Hayat böyle bir şeydir. Haksız yere elde edilenleri geri almadan, kimsenin yakasını bırakmaz.

Kalınız sağlıcakla,

Mehmet Ali AKDAĞ

Mayıs 2021