RAHMETİ ZAHMETE / ZULMETE ÇEVİREN İNSAN..!

Rahmân ve Rahîm (olan) Allâh’ın Adıyla…

Allâh’ımızın eşsiz Kelâmı Kur’an da, “kâinât” diye önümüze serdiği kitap ta bize hep rahmeti hatırlatır…
Kur’ân’ın her bir sûresi “besmele” ile başlar. Rahmân ve Rahîm…
Bizler, Kur’an’dan hangi âyeti okusak, başında besmele çekeriz.
Bir dağ başında, ıssız ve kimsesiz bir yerde, binlerce ağaç içerisinde bir ağacın dalında yuva yapmış bir kuşun bıraktığı yumurtanın çatlamasıyla gözlerini dünyaya açan yavrunun başında şefkat kanatlarını üzerine germek için bekleyen ananın gösterdiği merhamettir, Rabbimizin rahmetinin eseridir.
Bütün canlılar öyle…
Dünyaya hayat bahşedildiğinden bu yana hep böyle süregelmiş, böylece de sürüp gidecek…
Nereden gelir bu rahmet menbâı da, anaların gönlüne akar?
Yeryüzüne serilmiş bütün nimetlerin sebebi, o sonsuzluk sırrının sahibi Rabbimizin nimetlerinin habercisi değil mi?
Rahmeti Sonsuz’un, rahmet, merhamet ve şefkati olmasa, nasıl nefes alıp veririz?
Dostumuzun yüzünden bize yansıyan tebessüm, Allâh’ın rahmetinden bir damladır.
Baharda açan tüm çiçekler, yeryüzüne serilmiş her bir böcek, insanın emrine verilmiş tüm eşya ve hayvanât, Rahmânın rahmetinden bir demettir.
Soframızdaki bir zeytin tanesi, bir dilim ekmek, bir bardak su ve süt, bir kaşık bal, O’nun rahmet hazînelerinden bir bukettir.
Bir bebeğin yüzündeki mâsumiyet, neşesindeki ve kahkahasındaki lezzet, o rahmetin bir tecellisi değil de nedir?
Yığınla lütuf ve nimetler başka ne ile izah edilebilir ki?
Koca kâinât kitabının bütün âyetlerini okuduğumuzda görürüz ki; bizi bu dünyaya O rahmeti sonsuz Rabbimiz getirdi.
Eserlerini ve tüm mevcûdâtı;
Görelim, gösterelim, yiyelim, yedirelim, seyredip seyrettirelim, öğrenelim, öğretelim, fikredelim, şükredelim, zikredelim, sabredelim… diye.
O bize nasıl rahmet ve merhamet ettiyse,
Biz de yarattıklarına, yeryüzünü îmâr etmekle görevlendirilmiş kullarına ve emrimize musahhar kıldığı tüm varlığa, sevgi / şefkat / merhamet / muhabbet ve adâletle… davranalım diye.

“O inatçı insan, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti! Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse! Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda, kibrini yenemeyip sırt çevirdi. "Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir." Bu, insan sözünden başka bir şey değil." {Müddessir, 74/18-25} Oysa ki;

“Allah, kendisinden istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, sayamazsınız. İnsan gerçekten çok zâlim ve pek nankördür.” {İbrâhim, 14/34}.
Rahmeti tuttu da insan, zahmete çevirdi, zulmete çevirdi.
Cennet gibi yeryüzüne sığmadı, ortalığı cehenneme çevirmek için her yolu deniyor…
Ve yine cennet tadında nimetleri, haramlarla, haksızlıklarla değiştirdi.
Hayatı kendisine ve çevresine zehir-zindân etti. Etmeye de devam ediyor.
Elleriyle bozduğu düzeni sağlamak için çâresizlikler girdâbında bocalayıp duruyor...

“Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina kılan, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz besinlerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi Allah, yücelerden yücedir.”  {Mü’min, 40/64}
Her şeye rağmen, rahmetini indiren, merhametini kullarından esirgemeyen, onların tövbe ve istiğfârlarını kabul eden O’dur. Hamd olsun.

Şeref İŞLEYEN

[email protected]