SAHİ SİZ NEREYE AİTSİNİZ?

​Tarihine sırtını dönen, kendi değerlerine bigane kalan toplumların köksüz ve öksüz milletlerden farkı yoktur. Asırların birikimi tarih aynasında vücut bulur.

​Ecnebiler, kendi kısır tarihlerini efsaneleştirip, allayıp pullayarak tarih ve medeniyet adı ile bize yutturmaya çalışırlarken,  bizim gibi kökü ve mazisi muhteşem olan bir milletin tarihine yabancılaşması ve inkar yoluna gitmesi, siyasi mülahazalar ile tarihi terste okutmaya çalışanların gayretleri, garbın materyalizmine ne kadar da meftun olduklarının dışa vurumundan başka bir şey değildir.

​Avrupa’ya asırlarca rehberlik yapan İslam aleminin alim ve filozoflarının başında İbn-i Sina’nın geldiğini, Avrupa kamusları ve lügatlerinin ona “Doktorların Sultanı” dediğini, şeker hastalığında(diyabette) idrardaki şekeri keşfettiğini deinkar ederler kendi tarihine sırtını dönen Avrupa hayranı meczuplar…

​Şimdi yaptıkları kanunsuzluk ve hak tanımazlık gibi Zapt ettiği, sömürdüğü yerleri tarihi, kültürü ve medeniyeti ile yerle yeksan eden Batı’nın asırlar önce Gırnata’yı zapt ettiklerizaman şehrin meydanında Seksenbin kitabı nasıl yaktıklarını da inkar eder, görmezden gelirler, bu Avrupa hayranları…

​Bulaşıcı Hastalıklar üzerine mikrop teorisini ortaya koyan ve Madde-tül Hayat eserinde fezlekeleri ile ortaya koyan Akşemsettin Hazretlerinin ulaştığı seviyeye Pastör’ün dört yüzyıl sonra ulaştığını ama teorinin Pastöre bin bir entrika ile nasıl mal edildiğini de inkar ederler içimizdeki Avrupa sevdalıları…

​Kimyanın, arziyat ilminin(jeoloji9dahisi ve babasının İbn-i Sina olduğunu ve Fransız Kimyager Berthelot’un ona hayranlığını da bilmezler, bilseler de inkar ederler bu Avrupa hayranları.

​İslam aleminde Riyaziye nin yapı taşlarını kuran, temelini atanın 9.Asırda İbn-ül Türk’ül Ceyli olduğunu, ilminden dolayı Ebul Fazl ünvanına layık görüldüğünü ve Avrupa’ya Cebir’in Harizmi’nin koyduğu isimle geçtiğini, logaritmayıicat ettiğini, bugünkü rakam sistemini beşeriyetin hizmetine sunanın Türk dahisi olduğunu söylediğimizde buna da itiraz şerhi koyarlar rüyalarında Avrupa sayıklayanlar…

​Cebir gibi trigonometriyi ortaya çıkaranın Horasan Türklerinden Eb-ül Vefa olduğunu tanjant ve kotanjantdüsturlarını bulduğunu ve eserlerinin Latince’ye çevrildiğini de bu zevatlar inkar ederler.

​Uluğbey’in Semerkant’taki Rasathanelerini, kutuplaraolan mesafelerini,açılarını,ölçme Aletlerinin varlığını,Hıristiyanların oraları işgal ettikleri zaman bu Rasathanelerin ne işe yaradığını bilmediklerinden ve anlamadıklarından onu çan kulesi yaptıklarını…

​Arzın güneşin etrafında dönme nazariyesini Copernic’tenbinlerce yıl evvel Biruni’nin kıvrak ve muhteşem zekası tarafından tespit edilerek ileri sürüldüğünü…

​Razi’nin bütün Avrupa Üniversitelerinde İbn-i Sina ile birlikte eserlerinin okutulduğunu, Razi’nin il büyük tabip olduğunu kızamık ve çiçek hastalıklarını ilk tetkik eden ve hacamatı, hummalı hastalıkların ve soğuk su tedavileri, böbrek ve mesanedeki  taşların ilaçlarla parçalatılması  ve ameliyatla çıkarılması ameliyesini ortaya koyduğunu da inkar ederler bu Batı hayranları…

​Köpeklerle beraber aynı sofraya oturup aynı kaptan yemek yiyenlerin, ortaçağın ilk dönemlerinde mikroptan kaçar gibi sudan kaçan, dolayısı ile kokmaya başlayanların zorla yıkanmaya çalışılması karşısında su ile tema etti diye günah işlediğini zannedenlere meftun olan, rüyalarında onları sayıklayan nadanlar…

​Evet, milletleri ayakta tutan ve birbirine kenetleyen unsurların başında, dini ve milli oluşu, manevi dinamiklerine olan saygınlığı, tarihine atfettiği değer ve bu değerlerin korunması hususunda ortaya koyduğu ciddiyettir.

​Bunlardan mahrum olan milletler maddi yönden terakki etseler bile, yeri ve zamanı geldiğinde enkaz haline geleceklerine şüphe yoktur.

​Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünün Garp taklitçiliğinden kaynaklandığına tarih ve yaşananlar şahittir.

​Şimdi olduğu gibi, Siyasi hırs ve hazımsızlıkla kendi değerlerini Batı karşısında inkar edecek ve küçültecek, saptıracak kadar şirazesinden çıkanlar, anlamalıdırlar ki, onlara ne kadar benzemeye çalışsanız, ne kadar hayranlık besleseniz, ne kadar kendi ülkenizi jurnallemeye çalışsanız da, Batı’nın has evlatları olamayacağınız gibi, kendi ülkenizde de monşerler olarak anılacaksınız.

​Her fırsatta kendi ülkenizin aleyhinde olup ülkesini dışa karşı kötüleyenler, tökezlemesini bekleyenler, Sahi siz nesiniz?

​Düne kadar köşelerinde, medyalarında, broşürlerinde,dergilerinde tarihe ışık tuttuklarını zannettiğimiz bir takım muhafazakar kalemlerin sonradan nasıl yörüngelerini kaybettiklerini, doğru da ol sa siyaseten ters düştükleri için her yapılana, her söylenene, nasıl da tam tersi ile mukabelede bulunduklarını, Batı’nın ülkemiz hakkındaki söylemlerine nasıl da ganimet bulmuş gibi sahip çıktıklarını görünce, küfürcephesi ile o İman arasındaki kalın çizgi nereye gitti diye sormaktan insan kendisini alamıyor.