Evet ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar çekiyoruz…İnsanlık olarak global anlamda bir darboğazın içindeyiz

Peki tek sorunumuz ekonomik yoksulluk mu acaba?

Ekonomik yoksulluğa eyvallah da ahlaki yoksunluğu ne yapacağız?

Bedenlerin açlığına eyvallah da ruhların açlığını nereye koyacağız?

Teknoloji ve bilgi çağına evet de okumuş cahillere ne diyeceğiz?

Siyasi sorumluluklar eksik de vatandaş yükümlülükleri tamam mı dersiniz?

İklim değişiklikleri aşikâr da insan kumaşının kalitesindeki değişimler fark edilmiyor mu?

Acizane tavsiyem, meselelere tek taraflı değil çok yönlü bakmaktır. Yiğidi öldürelim ama hakkını da yemeyelim.

Okumalarımızı tek merkezli değil, farklı açılardan çapraz okumalar şeklinde yapalım.

Hani meşhur anekdottur: Hz. Ali’ye, “Ya Ali, önceki halifeler döneminde bu kadar fitne yoktu, sende niye böyle oldu” diye sorarlar;Hz. Ali de “onların arkasında biz vardık, bizim arkamızda ise siz varsınız” der.

Bugün kim kimin arkasında-önünde derdinde değilim ama bildiğim bir gerçek var; İnsanlar layık oldukları sistemlerle karşılaşıyor.

İşte elbirliğiyle bozduğumuz ekosistemin acı faturaları; iklim değişikliği, kuraklık ve çölleşme, zirai alanların daralması, tabiat hayvanlarının neslinin tükenmesi…

Öbür yanda aşırı dünya hırsı ve tamahkârlığımız sonucu çıkan acı manzara; şiddet, savaş, açlık ve kıtlık, ani ölümler, salgın hastalıklar, zorunlu göçler, fanatizmin ve ırkçılığınönlenemez yükselişi…

Ve tabi trajik sonlar, dramatik insan manzaraları, hiç dinmeyen kan ve gözyaşı…

Kendi içimize dönüp bir özeleştiriye tabi tutmak gerekirse gerçek dost acı söylermiş kabilinden;

Dindarlığımızın ne kadar insani ve ahlaki olduğunu; dindarlığımızı Allah’a gösterirken çevremizdeki insanlara da insanlığımızı ne kadar gösterdiğimizi sorgulamak zorundayız.

Tirmizi’deHz. Peygambere atfen çok etkileyici ve düşündürücü bir rivayet aktarılır;"Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkie düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir."

Adına mal ve makam düşkünlüğü mü dersiniz?

“Sonradan görme” görgüsüzlük mü dersiniz?

Nevzat Tarhan hocanın deyimiyle insanın içindeki kötücül parça olan nefislerin kabarması mı dersiniz?

Ehliyet ve liyakat anlayışından uzaklaşıyor olmamız mı dersiniz?

Evrensel adalet ilkeleri yerine mikro ölçekli sığ yaklaşımlar mı dersiniz?

İnandığımızı söyleyip “mış gibi” yapıyor olmamız mı dersiniz?

Adını siz koyun sevgili dostlar.

Bunlardan biri veya hepsi mi?

Et kokarsa tuzlanır da tuz kokarsa ne yapacağız?