Son iki yüz yıldır bu toplumun temel değerlerini yok etmek için bütün düşmanlarımızla birlikte, biz de durmadan çalışıyoruz.

Bu toplumu gittikçe çürütmeye çalışan; helal haram bilmeyen, hak hukuk tanıması mümkün olmayan, hayvanların yaptığını rahatlıkla yapabilen ve yaptıklarını da uyanıklık veya meziyet kabul edebilen insanlar; toplumumuzu gittikçe çürütüyorlar. Kendi gibi inanmayıp davranmayanları da;  aşağılayıp kerhiz gözü ile bakıyorlar. Onlar hakkında dedikodu ediyorlar. Olmadık, akla ziyan iftiralar yapıyorlar. Kin ve nefretle kaplı gönüllerini iftiralarıyla soğutuyorlar. “Çamur at, izi kalır” sözünü çok iyi biliyorlar.   Gözleriyle görmedikleri halde,  duyduklarına veya okuduklarına gerçekmiş gibi inanıyorlar. Araştırmadan, sorgulamadan, kolayca konuşabiliyorlar.   Ve ısrarla savunuyorlar.

Eski Milletvekillerimizden Bahri Dağdaş Bey, meclis kürsüsünden yerel şivesiyle milletvekillerine hitap ediyormuş.  Muhalefete mensup milletvekillerinden biri, Meclis Kürsüsünde bile şivesini değiştirmeyen, yerel şivesiyle konuşan Dağdaş a : “Sen git, önce konuşmanı düzelt de gel.” diye laf atmış. Rahmetli Dağdaş da ona : “ Ben Babamı çok seviyorum. Resmime bakıyorum, babama benzediğimi görünce, annemi daha çok seviyorum. Onun için onlar gibi konuşuyorum. Siz kimi seviyorsunuz? Onu bilemem.” demiş.

Yıllardır, kime benzediklerine, kimi sevdiklerine, bir türlü karar veremeyenler; bu milletin değerlerini yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Değerlerimizin, insanlarımız için önemini, hep gözden uzak tutmaya gayret ediyorlar. İnsanı, insan olmaktan çıkaran değerleri, hep gündemde tutmanın çabası içinde oluyorlar.

Tele- Vole kültürüyle çocuklarımızın büyümesine ortam oluşturmak için her türlü yatırımı yapıyor ve masraftan hiç çekinmiyorlar.  Değersizliklerin, değerlerimiz olmasına çalışıyorlar. Çalışmaya da devam ediyorlar.

En önemlisi de; yerinde ve zamanında kullanıldığında çok şeyler ifade eden altın değerinde ata sözlerimizi, deyimlerimizi, ilkel beyinlerin kolayca inanacakları sloganlar haline getirip durmadan tekrarlayıp duruyorlar:

“Bal tutan parmağını yalar” diyerek; hırsızlığı mubah gösteriyorlar.

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” diyerek; devleti soymayı mubah gösteriyorlar.

“Dünyaya bir daha mı geleceksin? Yemeyenin malını yerler…" diyerek;    bencilliği  değer haline getiriyorlar..

“At binenin, kılıç kuşananındır" diyerek; haksızlığı, gaspçılığı mubah gösteriyorlar.

“Kol kırılır, yen içinde kalır" diyerek;  haksızlığa karşı çıkmamayı mubah gösteriyorlar.

“Söz gümüş ise sükût altındır” diyerek;  ortamı yalancıya bırakmamızı istiyorlar.

“Komşuda pişer, bize de düşer” diyerek; hazırcılığı teşvik ediyorlar.

“Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmez” diyerek menfaatçiliği rüşvet vermeyi yaygınlaştırıyorlar..

“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diyerek; yalan söylemeyi mubah gösteriyorlar..

“ Gemisini kurtaran kaptandır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek;  nemelazımcılığı,  pasifliği ve korkaklığı, merhametsizliği; meziyet olarak sunuyorlar.

“Üzümünü ye bağını sorma" diyerek sorgulamamayı, araştırmamayı,  mubah gösteriyorlar.

“Köprüden geçene kadar, ayıya, dayı de” diyerek; kurnazlığı, tâkiyeyi, onursuzluğu, mubah gösteriyorlar…

Daha bunlar gibi uydurulup söylenmiş bir sürü basit sloganları durmadan tekrar ediyorlar.

“ Taş yerinde ağırdır.” Sözünü unutturuyorlar.

 Bu atasözleri ve deyimlerimiz; tabii ki toplumumuz için çok değerlidir. Tarihin derinliklerinden beri süzülerek gelmiş, büyük kitleler tarafından kabul görmüşlerdir. Yerinde ve anlamında kullanıldığında; altın değerinde olan bu sözlerimizi; öyle bir tavır ve tonlamayla söylüyor, öyle anlam çarpıtması yapıyorlar ki;  gerçek değerlerimize kurşun sıkıyorlar.  Bizi, bizim sözlerimizle çürütüyorlar.

İnsanlarımızın dertlerini kendilerine dert edinenler; sadece basına intikal eden çirkin hadiselere baktıklarında, özelikle yeteri kadar eğitim alamamış kesimlerin seyretmekten zevk aldıkları ve değerlerimizi yerle bir eden yerel dizilerde sergilenen; insanımızın sözlüğünde olmayan, içat edilmemiş,  aşağılık ve rezillikleri, kolayca görebilirler. Durumun ne kadar kötü olduğunun ve kötüye gittiğinin farkına varabilirler.

 Aklı başında ülkelerin yaptığını, biz de yapabiliriz diye düşünüyorum.

 Sosyal medyayı, basın yayın organlarını, milli eğitim müfredatını; kendi coğrafi yapımıza, kendi sosyal yapımıza, kendi kültür ve medeniyetimize göre; kendi değer yargılarımıza göre; düzenleyebilir ve  bu yönde çalışmaları sürdüren herkesi;  maddi ve manevi olarak destekleyebiliriz. Bu amaçla yapılan her yayını, her gösteriyi, her faaliyeti maddi olarak destekleyerek; yaygınlaştırabiliriz.

Önemli olan insanlarımızın; değer yargılarımıza sahip çıkmalarını, değersizliklerin değer kabul edildiği bir toplumda yaşayamayacaklarının farkın varmalarını sağlamaktır.