İnsan her sabah yeni bir güne başladığında: Kimi giyeceği elbiseyi, kimi alacağı krediyle satın alacağı evi arabayı, kimi gideceği tatili, kimi kazanacağı imtihanı, kimi daha fazla mülk edinmenin yollarını arar. Kimi düğün gününü kimi boşanma gününü, kimi borçlarını, kimisi de muhakeme gününü düşünür.

Ama insanın hiç hesaba katmadığı, muaf olduğunu zannettiği ölümü hiç aklına getirmez. Bir çocuğun bir gün baba bir gün dede, büyükanne olacağını hiç düşünmez, hep öyle kalacağını zanneder. Zaten insan akıbetini öleceği günü bilseydi eli kolu bağlanır, ne ilimler olurdu, ne de dünyaya tapınıp bel bağlardı.

Ömrümüzdeki yeni sabahlar, yarınlar hiç bitmez ve ebedi gibi görünse de, yarının hatta bir an sonra başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Bir gün bakarsınız o yarın gelmeyecek, ya bir kazaya, ya bir saldırgana, ya bir cinnete, ya bir kalp krizine kurban olursunuz. Kâr ettiğimizi zannettiğiniz mülkleriniz bizi bir bez parçasına sarılı olarak toprağın oyuğunda yok ederken, sen değil terekeler bayram ederler ama kalmaz kimseye terekesi, sana kalır harekesi. Bir de doğal afetlerle bir anda malınız ve canınız yok olur. Keşke yok olurken ardımızda bıraktığımız aşikâr veya gizlediğimiz günahların, faizlerin, keyfi borçlanmaların, kul haklarımızda beraberce yok olabilseydi. İşte insan olmanın nefse hâkim olmanın, tekrar dirilmenin yükü ve zorluğu bundan değil mi?  

Bir mezarlık alanına giderek nara atınız. ‘’Nerede koca evlere, şehirlere hatta dünyaya sığmayan, bileği bükülmeyen insanlar. Kendini tanrı zannedenler, zalimler, katiller, hırsızlar, hayâsızlar neredeler?’’ Anbean mikro çiftlerimize (ruhlarımıza) yüklenmiş olan yaşantılarız zamanı geldiğinde önümüze serilecek. Hani sen burada hafıza kartına kaydettiğimizi uzak diyarlarda aynen izliyoruz da ama nedense buna bir türlü inanmak istemiyoruz, çünkü işimize gelmiyor.

Yeniden dirilmeyi tasdik eden, ikaz eden, Kuranı Kerimdeki ayetler var, hadisi şerifler var. Ve bu gün bir dokunuşla bir işaretle dirilen hareket eden ispat eden nice ilimler var. Ama biz şeytanın ivmesiyle, daha çok gördükçe daha çok isyan ve inkâr ediyoruz. Düşünen insana sadece bu gün değil yarın da lazım.

         Dünyanın en zengin, en engin ve en mutlu insanları kul hakkı, borcu ve serveti olmayan akıllı fakirlerdir. Dünyanı en fakir insanları da kredi kartı taşıyan, servet peşinde koşan akılsız egoist zengin insanlardır.

Yunus suresinin 7./8. ayeti kerimesinde mealen, ‘’Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile ayetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir. ‘’ İkazı yapılmıştır.

İnsan olana bir cümle yeter, insan olmayana cümle âlemin bin cümlesi, ibreti, ikazı yetmez. İbresi bozuk olanlar başkalarının da ibresini bozarlar.