Müftü Çetin mesajında şu ifadeleri kullandı; “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Allâh’ın huzuruna yükselişini ifade eden Mîrâc, nice ibret ve hikmetlerle dolu kutlu bir yolculuktur.

Medîne’ye hicretten yaklaşık bir yıl önce Allah Teâlâ, bir gece Resûlü Muhammed Mustafâ (s.a.v.)’i, Mekke’deki Mescîd-i Harâm’dan, Kudüs’teki Mescîd-i Aksâ’ya olağanüstü bir şekilde götürmüş ve oradan da katına yükselmiştir. Bu yolculuğun birinci kısmı “İsrâ”, ikinci kısmı ise “Mîrâc” olarak adlandırılır.

İsrâ olayı Kur’ân-ı Kerim’de;

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”(İsrâ, 17/1)mübârek beyanıyla açıkça haber verilmekle birlikte, Mîrâc’a dair bilgiler daha ziyade hadis-i şeriflerde yer almaktadır. Buna göre Allah Resûlü (s.a.v.) bu yolculukta pek çok olağanüstü duruma şahit olmuş, peygamberlerle görüşmüş ve nihayetinde ümmetine çok değerli hediyelerle dönmüştür.

Bu hediyeler; beş vakit namazın farz kılınması, her gün yatsı namazını müteakip okuduğumuz BakârâSûresinin son iki âyeti ve Allâh’a (c.c.) ortak koşmayanların affedilecekleri müjdeleridir.

Peygamber Efendimizin bu mucizesinin hatırasını Recep ayının 27. Gecesinde idrâk ettiğimiz Mîrâc kandili ile yaşatmaktayız. Mîrâcmucizesinde bize verilen mesaj, Peygamberimizin mîras bıraktığı yüce değerlere sımsıkı sarılarak, her daim Allah katında yücelmenin ve ilâhî rızaya yakın olmanın vesilelerini aramak, huşû içerisinde beş vakit namazı kılarak mîrâc etmektir. Zira “mü’mininmîrâcı namazdır.”

Peygamber Efendimize Mîrâc’ta verilen hediyelere üzerimize yüklenen sorumluluk açısından bakacak olursak, hediyelerden birincisi Peygamberimizin “Gözümün nuru” (Müslim, Îmân, 279.) dediği beş vakit namazdır. Namaz, Allah ile kul arasındaki güçlü iman bağının tezahürüdür. Namaz, yönünü kıbleye dönen, alnını secdeye koyan müminin manevi yükselişidir. Namaz sadece şekilden ibaret değildir. Aksine namaz, bedenen olduğu kadar zihnen ve kalben de insanı kuşatan bir ibadettir. Namaz kılan insan aynı zamanda güzel ahlaklı, dürüst, mütevazı, merhametli, adil olması beklenen insandır. İşte bu yüzden âyet-i kerimede “Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar” (Ankebût, 29/45.) buyurulmuştur.

Bir diğer hediyesi “Âmenerresûlü” olarak bildiğimiz ve her gün yatsı namazından sonra okuduğumuz Bakara Sûresi’nin son iki âyetidir. Bu âyet-i kerimeler bize iman esaslarını, kulluk şuurunu ve sorumluluk bilincini hatırlatır. Dünyada yapıp ettiğimiz her şeyin bir hesabı olduğunu bildirir. Rabbimize içtenlikle nasıl dua ve yakarışta bulunacağımızı öğretir.

Mirac’ın son hediyesi ise ümmet-i Muhammed’den Allah’a ortak koşmayanların günahlarının bağışlanacağı ve sonunda cennete girecekleri müjdesidir.

Miracın yüreğimizde kanayan emaneti ise Kudüs ve Mescid-i Aksâ’dır. Asırlar boyunca Müslümanların idaresi altında “barış ve selamet yurdu” olarak anılan Kudüs, bugün işgalin, zulmün, şiddetin ve acının toprağı haline getirilmiştir. İbadet özgürlüğünü hiçe sayanlar, mabet dokunulmazlığını ihlal edenler, bir yandan müminlerin Mescid-i Aksâ’da ibadet etmesine engel olmaktadırlar.

Unutulmamalıdır ki hiçbir zorbalık, Müslümanların Kudüs’te, Mescid-i Aksâ’da, bütün yeryüzü camilerinde birlik ve huzur içinde ibadet etmelerine engel olamayacaktır. Huzura, barışa ve umuda kasteden zalimler kendi yaktıkları ateşin kurbanı olacaklardır. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/114.)

Miraç gecesi zihinlerimizde berraklığa, kalplerimizde ferahlığa, hayatımızda huzura vesile olsun. Allah’tan gelen namaz davetine yürekten icabet edip kıyama duralım. Miracın bereketiyle secdeye varalım. İmanın onurunu, kul olmanın sorumluluğunu bir kez daha hatırlayalım. Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın özgür olduğu Miraç gecelerine kavuşmak için umudumuzu ve duamızı eksik etmeyelim.

Dünyanın ve ülkemizin de içinde bulunduğu Coronavirüs(COVID-19) salgını münasebetiyle hatırlatmak isteriz ki; en hafifinden en ağırına kadar hastalık dünya imtihanlarından birisidir. Tarih boyunca pek çok hastalık Allah’ın yardımı ve insanların gayretli araştırmaları ile tedavi edilmiştir. Bugün dünyanın dört bir köşesine yayılan koronavirüsün de inşallah şifası bulunacaktır. Nitekim Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi “Allah, indirdiği her hastalığın muhakkak şifasını da vermiştir.” Bizlere düşen ise hastalığa yakalanmamak için tedbiri elden bırakmamaktır. Tedbir müminden takdir Allah’tandır.

Bu salgından korunmak için öncelikle beden, kıyafet, yiyecek, içecek ve çevre temizliğine dikkat edelim. Bulunduğumuz ortamı sık sık havalandıralım. Öksürdüğümüz ya da hapşırdığımız zaman tek kullanımlık mendillerle veya dirseğimizin iç kısmıyla ağzımızı kapatalım. Kalabalık ortamlardan uzak durmaya gayret edelim.

Bunca uyarı ve alınan tedbire rağmen hâlâ bir bilinç ortaya koyma konusunda ihmalkâr davranan ve işi hafife alanlar varsa bilmelidirler ki; mesele sadece kendi canları değildir. Bir toplumun sağlığı söz konusudur ve kul hakkına girme gibi ağır bir günah yüklenmek vardır. "Kaderimde varsa olur" diyen kişi bilsin ki; Allah kullarını imtihan eder, kullar Allah'ı imtihana tabi tutmazlar.

Rabbimizin (C.C.) şu buyrukları ki;

 "..Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın.." (Bakara, 195)

"..Kendinizi / birbirinizi öldürmeyin..." (Nisâ, 29)

Ve Allah Resûlü'nün (s.a.v.) şu nebevî öğütleri ki;

"Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Âilenin de senin üzerinde hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver." (Buhârî, "Savm", 50)

"Müslüman diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir." (Buhârî, "İman", 3; Müslim, "İman", 64)

"Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur." (İbnMâce, "Ahkâm", 17) hatırlardan çıkarılmamalıdır.

Milletçe şu bâdireyi atlatmak için ne yapılması gerekiyorsa yapmamız gerekir. Bir yandan tedbirimizi alır, diğer yandan takdir-i ilahiye teslim oluruz. Tedbir almamız takdire iman etmemize engel olmadığı gibi takdire iman etmemiz tedbir almamıza engel olmaz.

Bu bağlamda, bulaşıcı virüsün etkilerinden korunmak için tedbîren camilerimiz kapalı tutulacağından, ibadetlerimizi ve dualarımızı evimizde ailemizle birlikte yapalım. Bu gece, Kur’an tilaveti, isrâsûresinin özellikle ilk kırk ayetinin tefsiri ve üzerinde tefekkür, selât-u selâm, özellikle gece yarısından sonra teheccüd namazını ihmâl etmeyelim. Dost, akraba ve komşularımızı bu gece ziyaret etmeyelim ancak, mutlaka telefonla arayarak hal ve hatırlarını sorup tebrikleşelim, dua ve helallik isteyelim. Fakir ve yoksullardan ulaşabildiklerimize yardımlarımızı ihmâl etmeyelim. Bubâdireyi atlatana kadar milletçe sabredelim. Tedbirimizi alalım. Rabbimize duamızı edelim, günahlarımız için tövbe ve istiğfâr edelim. Kendimizi ve başkalarını tehlikeye atacak davranışlardan uzak duralım.

Rabbimiz cümlemize akıl, insaf ve hikmete uygun davranmayı nasip eylesin.

Cumartesi gününü Pazar gününe bağlayan gece idrak edeceğimiz Miraç Gecesi’nin İslam âleminin birlik ve beraberliğine, yükselmesine ve yücelmesine vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Dünyayı ve ülkemizi tehdit eden Koronavirüs belâsından âzâd olmayı temenni ederken, Mevlâmızıninsanlığı bu virüsten korumasını ve kurtarmasını diliyorum.Mîrâcınızmübârek olsun.

Editör: Doğu Gazetesi