Avrupa’da etkisini artıran kuraklık, yalnızca bugünü değil, geçmişi de ortaya çıkarıyor. Elbe Nehri gibi büyük su yollarında tekrar gün yüzüne çıkan ‘Açlık Taşları’, yüzyıllar öncesinden kalan sessiz çığlıkları hatırlatıyor.

Orta Avrupa'nın birçok bölgesinde, özellikle Almanya ve çevresindeki etnik Alman yerleşimlerinde görülen Açlık Taşları (Almanca: Hungerstein), tarih boyunca yaşanan şiddetli kuraklıkların ardından dikilmiş uyarı anıtları olarak biliniyor. Bu taşlar, nehirlerdeki su seviyesinin olağanüstü derecede düştüğü dönemlerde görünür hale geliyor ve geçmişte bu durumun nelere yol açtığına dair mesajlar taşıyor.

En meşhur örneklerinden biri, Çek Cumhuriyeti’nin Decin kentinden geçen Elbe Nehri’nde yer alıyor. 1616 yılına tarihlenen taşın üzerine kazınmış şu cümle, dönemin yaşadığı kıtlığın ciddiyetini gözler önüne seriyor: "Beni görürsen ağla."

Açlık Taşları, yalnızca su seviyelerini değil; aynı zamanda o dönem yaşanan sosyal felaketleri, kıtlıkları ve insanlık dramlarını da belgeleyen tarihi işaretler olarak kabul ediliyor. Birçoğu 1816-1817 yıllarındaki "Yazsız Yıl" olarak da bilinen dönemde — Tambora Yanardağı’nın patlamasının ardından yaşanan iklimsel felaketin etkileri sırasında — nehir yataklarına yerleştirildi.

İlginç bir şekilde, bu taşlardan biri 1918 yılında I. Dünya Savaşı'nın sonlarında, yine olağanüstü bir kuraklık döneminde yeniden ortaya çıktı. Aynı taşlar, 2018 ve 2022 yıllarında Avrupa'yı saran aşırı kuraklık dönemlerinde tekrar gözlemlendi.

Uyarı niteliğindeki bu taşlar, doğa olaylarının tekrarlayan etkilerine dair geçmişten gelen bir hafıza niteliği taşıyor. Su seviyelerinin kritik eşiklere düştüğü günümüzde, tarihsel bir pusula işlevi görüyorlar.

Muhabir: Merve Kiraz