KÜLTÜR-SANAT

Bir Mimarın Şiiri: Cengiz Bektaş'ın Sessiz Mimarisi Türk Dil Kurumu Binası

Türk mimarlığının usta ismi Cengiz Bektaş’ın imzasını taşıyan Türk Dil Kurumu binası, sadece bir yapı değil; Anadolu kültüründen, edebiyattan ve mimarlık tarihinden izler taşıyan bir başyapıt. Yapının ardındaki ilhamı ve mimari detayları keşfedin.

Abone Ol

86 yıllık yaşamında mimar, sanatçı, edebiyatçı, öğretmen ve gezgin kimliklerini başarıyla harmanlayan Cengiz Bektaş’ın en önemli eserlerinden biri olan Türk Dil Kurumu binası, yalnızca bir yapı değil; aynı zamanda bir düşünce biçiminin, bir yaşam felsefesinin ve Anadolu kültürünün mimariye yansımasıdır. Cumhuriyet dönemi mimarisinin simgelerinden biri olarak kabul edilen bina, 1988 yılında Ulusal Mimarlık Ödülleri Yapı Dalı Ödülü’ne de layık görülmüştür.

Edebiyat ile Başlayan Yolculuk

Cengiz Bektaş’ın Türk Dil Kurumu ile ilişkisi mimarlık aracılığıyla değil, edebiyat yoluyla başlamıştır. 1967 yılında yayımlanan Mimarlıkta Eleştiri adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü’nü kazanmasının ardından kurumun bir üyesi haline gelen Bektaş, zamanla yapının mimari sorumluluğunu da üstlenmiştir. Başlangıçta bu görevi duygusal bağları nedeniyle kabul etmekte tereddüt etse de, zamanla Türk mimarlığının sembollerinden biri olacak bu yapıyı tasarlamaya karar vermiştir.

Anadolu’nun Ruhu Ankara’da

Bektaş’ın mimari anlayışı, Anadolu’nun tarihi dokusundan ve kültürel mirasından beslenmektedir. Türk Dil Kurumu binası da bu anlayışın net bir yansımasıdır. Yapının merkezinde, geleneksel medreselerdeki avluları çağrıştıran bir iç boşluk yer alır. Bu boşluk, sadece görsel değil, işlevsel olarak da binada çalışanlar arasında iletişimi ve ortak aidiyet hissini artırmayı amaçlar.

Merkezdeki bu oylum etrafına yerleştirilen ofisler ve birimler, heykelsi bir merdivenle birbirine bağlanır. Mekansal sürekliliği desteklemek amacıyla kaset döşeme sistemi tercih edilmiştir. Geniş pencereler aracılığıyla bu boşluğa doğal ışık alınması sağlanarak kullanıcı deneyimi güçlendirilmiştir.

Detaylarda Saklı Anlam

Yapının tasarımında kullanılan malzemeler, Bektaş’ın “yerel ve doğal olana” verdiği önemi yansıtır. Binada sadece üç temel malzeme kullanılmıştır: beton, ahşap ve cam. Bu sade ama etkileyici tercih, hem yapının görsel bütünlüğünü korur hem de malzemenin bölge iklimine uyumunu sağlar. Bektaş’a göre, yapı elemanları doğayla uyum içinde soluk almalı ve yaşamalıdır.

Ahşap kapılar ve bölümlerle sıcaklık sağlanırken, beton strüktür binaya sağlamlık ve kalıcılık kazandırır. Cam yüzeyler ise ışığın mekana eşit ve doğal bir biçimde yayılmasını sağlar.

İnsana ve Kent Kimliğine Saygı

Döneminin mimari anlayışına aykırı olarak bina, Atatürk Bulvarı’na yani batıya doğru açılmaktadır. Bektaş, bu kararı alırken yalnızca yönelim değil, aynı zamanda insan ve kentle kurulan ilişkiyi de gözetmiştir. Her katın 15 cm geri çekilerek tasarlanması, batı yönünden gelen havanın kontrollü şekilde binaya girmesini sağlar. Bu yaklaşım, enerji verimliliği kadar sembolik bir saygı duruşudur; kente, bulvara ve oradan geçen insana...

Çok Amaçlı ve Esnek Kullanım

Yapının oditoryumu da dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmıştır. 350 kişilik kapasiteye sahip salon, geleneksel sedir sistemini andıran sürekli oturma elemanlarıyla kurgulanmıştır. Bu sayede gerektiğinde daha fazla kişinin ağırlanması mümkün hale gelirken, mekana da kültürel bir referans kazandırılmış olur.