Çin’in Shandong Eyaleti’nde yapılan yeni bir arkeogenetik araştırma, Neolitik döneme ait 4.750 yıllık mezarlarda anaerkil bir toplumun izlerini ortaya koydu. Pekin Üniversitesi ile Shandong Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Enstitüsü’nün ortak yürüttüğü çalışmaya göre, bu erken tarım toplumu, kadın soyuna dayalı sosyal örgütlenme ile dikkat çekiyor.
Nature dergisinde yayımlanan çalışma, antik DNA analizleriyle, kimlik ve topluluk aidiyetinin anne soyuna göre belirlendiğini güçlü şekilde gösteren ilk örneklerden biri olarak öne çıkıyor.
Genetik Veriler Ne Söylüyor?
Fujia arkeolojik alanındaki iki mezarlıkta gömülü 60 bireyin DNA’sı incelendi. Analizlerde:
-
Mitokondriyal DNA (anne yoluyla geçen) aynı klan içindeki bireylerde büyük benzerlik gösterdi.
-
Y kromozomu (baba yoluyla geçen) ise büyük çeşitlilik sergiledi.
Bu kalıp, kadınların doğdukları klana bağlı kaldığını, erkeklerin ise evlilik ya da başka nedenlerle klan değiştirdiğini düşündürüyor. Bu, anaerkil toplumların karakteristik bir yapısı olarak değerlendiriliyor.
Toplumsal Yapı ve Yaşam Tarzı
İzotop analizleri ve mezar hediyelerinden elde edilen bulgular, topluluğun sade bir yaşam sürdüğünü ortaya koydu:
-
Temel besin kaynakları darı ve bazı deniz ürünleriydi.
-
Görece eşitlikçi bir yapıya sahiptiler; lüks eşya, servet birikimi ya da sınıfsal farklar neredeyse yoktu.
Bu da iki ayrı ana soy etrafında örgütlenmiş, barışçıl ve yerel bir tarım topluluğunu işaret ediyor.
Neden Önemli?
19. yüzyıldan bu yana, ilk insan toplumlarının anaerkil yapıda olabileceği öne sürülüyordu. Ancak bunu doğrudan kanıtlamak bugüne dek mümkün olmamıştı. Fujia bulguları, bu kuramı ilk kez genetik verilerle destekleyerek tarihin uzun süre göz ardı edilmiş bir dönemine ışık tutuyor.
Bu çalışma, sadece geçmişi anlamakla kalmayıp, antik DNA analizlerinin arkeolojiyle birleştiğinde tarih yazımında nasıl devrim yaratabileceğini de gözler önüne seriyor.