Osmanlı döneminin ev mimarisinde yer alan "kim geldi penceresi", geleneksel güvenlik ve mahremiyet anlayışının zarif bir örneğiydi.

Geleneksel Mimariyle Gelen Zarif Güvenlik Çözümü: Kim Geldi Penceresi

Eskiden kapı ziline basmakla kalınmazdı; bir de yukarıdan gözlemlenirdiniz. Anadolu’nun birçok yerinde ve özellikle Osmanlı döneminin şehir evlerinde rastlanan “kim geldi penceresi”, sadece bir mimari detay değil, aynı zamanda mahremiyeti ve güvenliği önceleyen bir yaşam tarzının simgesiydi.

Kapı çaldığında ya da tokmak vurulduğunda, ev sakinleri hemen kapıya koşmazdı. Önce üst katta, genellikle giriş kapısının hemen üstüne konumlandırılmış küçük, sık kafesli bir pencereden bakılırdı. Bu pencere, evin içinden gelen kişiyi görmeye, onunla konuşmaya olanak tanırdı; fakat dışarıdaki kişi içeriyi göremezdi.

Sadece Görmek Değil, Tanımak da Mümkündü

Bu pencereden sadece “kim geldi” sorusu sorulmazdı, aynı zamanda kişinin sesi, duruşu, hâl ve tavrından tanınıp içeri alınıp alınmayacağına karar verilirdi. Bu durum, özellikle kadınların evde yalnız olduğu zamanlarda büyük bir güvenlik sağlıyordu.

Mahremiyet Kültürünün Mimariye Yansıması

Osmanlı kültüründe mahremiyet, hem inanç hem de toplumsal saygı açısından büyük önem taşırdı. Bu durum, ev mimarisine de doğrudan yansımıştı. Sık dokunmuş ahşap kafesler, içeriden dışarısı net bir şekilde görülürken, dışarıdan bakıldığında içeridekini gizlerdi. Böylece hem ev halkının gizliliği korunur, hem de dış dünyayla iletişim zarif bir biçimde sürdürülürdü.

Unutulmuş Gelenekler, Yeniden İlgi Görüyor

Günümüzde güvenlik kameraları ve görüntülü diafon sistemleri bu işlevi teknik olarak yerine getiriyor olsa da, “kim geldi penceresi” gibi nostaljik ve estetik çözümler, restore edilen tarihi evlerde ve yeni yapılan butik mimarilerde yeniden canlanıyor.

Bazı mimarlar ve kültürel miras savunucuları, bu geleneği modern yapıların içine entegre ederek, geçmişin zarafetini bugünün işlevselliğiyle birleştirmeye çalışıyor.

Muhabir: Doğu Gazetesi