Erzincan’ın en ünlü ilçelerinden biri olan Üzümlü(Cimin); tarihi, sosyal, kültürel ve coğrafi yapısının yanı sıra patentli meyvesi Üzüm ile de öne çıkmakta. 

Üzümlü’nün eski adı Cimin’dir. Osmanlı dönemindeki yazılı kaynaklarda Cimin'in “Çimen” olarak yazıldığına şahit olsak bile, efsanelere konu olan Cimcime Sultan’ın bu yörede yaşadığı, bu sebeple de isminin oradan geldiği sanılmaktadır. Cimin’in milattan önce 3000 - 2000'li yıllar arasında var olduğu, bölgedeki medeniyetlerin izlerinden anlaşılmaktadır. Altıntepe ve Küçük Tepe’deki izler, bu yerleşim yeri hakkında ipuçları vermektedir. Tepelerdeki kalıntılar birbiriyle büyük benzerlik göstermektedir. Elde edilen kalıntılardan bölge halkının tarım ve hayvancılık ile geçindiği, tunç eserlerden ise madencilikte de bilgi sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Bölgede, milattan önce 1400-1200'lü yıllarda Hayaşalılar’ın yaşadığı, milattan önce 600-100'lü yıllarda da Urartular’ın bölgeye hakim olduğu bilinmektedir. 

ÜZÜMLÜ (3)_1280x960

İlçe kendine has hoş kokulu siyah üzümü ile ünlüdür. Dünyada ilk ve tek patentli üzüm “Cimin üzümü” dür.
Ancak ilçenin bir diğer özelliği: deprem riski çok yüksek yörelerden biri olmasıdır. Türkiye’nin kuzeyini doğu-batı yönünde geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı, Üzümlü’nün güneyindeki tepelik sahaya ulaşır ve böylece Üzümlü, birinci derece deprem bölgesi olur. Zaten geçmişte burada birçok deprem yaşanmıştır. Özellikle 1939 ve 1992 yılındaki depremler büyük hasar vermiştir.

Tzumina-Cimin ve Üzümlü Asırları bu isim altında yaşamış bir ilçemiz. Erzincan'ın kuzeyindeki dağ zinciri eteğinde, tarihi Altıntepe'nin yakınında oluşu, onun bir çok kültür ve medeniyeti yaşadığına delildir.
 
Din açısından, paganist devreyi Urartu'dan İran dönemine kadar yaşadı. Takiben ateşgede rahiplerinin kontrolüne girdi. Persler Anahid gibi kültür bölgesindeki gibi Üzümlü'de de tapınma aracı yaptılar. Roma'nın gelişi ile bu defa Latin panteonu hakim olmuştur.
 
Hırıstiyanlık, çok sonraları, Aziz Grigor (Aydınlatıcı) vasıtası ile yayıldı. Kısa zamanda bir çok vank denilen tapınaklar, hem Üzümlü'de hemde Erzincan'da göz çarpmıştır. Doğuda Theodisiopolis (Erzurum), Tzumina da Aedifis'de görüldüğü gibi, Doğu Roma'nın büyük imparatoru Justinianus adıyla göze çarpmıştır.
 
Sasani istilalarının yerini VII. yy ortalarında İslam gazaları aldı. Peygamber Hz. Muhammed'in sahabesi veya halifelerin emirleri, Kemah, Erzincan ve Erzurum gazalarında Üzümlü'yü de İslam Devleti topraklarına kattılar. Böylece ilk defa Allah, Hz. Muhammed ve dolayısıyla ezan sesleri Üzümlü sosyal hayatında gördü.
 
Malazgirt Zaferi ile Üzümlü'nün de kaderi değişti. Alp Arslan ve Melikşah'ın emirlerinden olan Mengücük Gazi, İlk Türk hakimi olarak Üzümlü'de saygı ve itibar görmüştür. Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Türkmen asıllı beylikler ve nihayet Koyunlular'dan sonra Kara ve Ak Koyunlular da Üzümlü'ye Türkleşme sürecini kazandırdılar. Yıldırım ve Tümerlenk gibi Fatihler ve Üzümlülüler'in yabancısı değildiler. Şah İsmail fırtınasına, Yavuz Sultan Selim 1514'te son verdi. Kanuni Sultan Süleyman gibi Cihan Padişahı İran seferi için Üzümlü'nün Cibice geçidinden geçti.
 
Üzümlü, Erzincan gibi sürekli depremlerin tehdidinde kaldı. Eski kalıntılarını toprağa gömdü. Bir çok insanı da zarara uğradı.
 
Osmanlı-Rus harplerinin sonuncusu sayılan I. Dünya harbinde yenik düşülmesi üzerine Ruslar, 1916'da ilk işgal acısını yaşattılar.

I. Kafkas Kolordusu'nun fedakar askerlerince 1918'de kara günlere son verildi. Mütareke' kongreler' Büyük kurtarıcı M.Kemal ile, hem Hey'et-i Temsiliye Reisi, hem de 1924'te Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa olarak tanıştı. Onu topraklarında gördü. 1923'te Cumhuriyet İdaresi. Vilayet Merkezi Erzincan idi.
 
1924 yılına kadar köy statüsünde yerleşim birimi olarak süregelen Üzümlü bu yıl Nahiye statüsünü kazanmıştır. Ve yine Üzümlü Belediyesi 14 Nisan 1930 tarih ve 1580 sayılı Belediyeler Kanununun 2. maddesi gereği Nüfusu 2000 den fazla mahallerde belediye teşkilatı mecburidir.' Hükmüne göre 1930 yılında kurulmuştur.

ÜZÜMLÜ (6)_1280x853
 
M.Kemal Atatürk sürekli olarak, demiryolu politikası üzerinde durdu. Nihayet 1938'de modern ulaşım aracı tren-demiryolu Üzümlü güneyinden geçirildi. Aşılmaz Karasu, betonarme ve demir köprülerle aşıldı.
 
19.06.1987 gün ve 3392 Sayılı Kanunla İlçe yapılan Üzümlü'de 16.09.1988 tarihinde fiilen Kaymakamlık kurularak faaliyete geçmiştir.

Üzümlü, Tzumina ve Cimin isimlerini taşımıştı. İlçe oluşu ile, Kara Üzümü ile sıfatlandırıldı ve 'Üzümlü' adını aldı. Ve böylece 2000'li yıllara doğru adım atılmak üzeredir.
 
Tarımın, ticaretin, kültürün ve eğitimin gelişme göstermekte olduğu Üzümlü'yü artık parlak bir gelecek beklemektedir.
 
Coğrafi Yapısı

 
Üzümlü İlçesi, Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat Bölümünde, Erzincan İli sınırları içerisinde yer alır, İlçe arazisinin büyük bölümü (%80) Erzincan havzasının kuzeyinde uzanan Esence dağları (3549 m.) sahasinde, küçük bir bölümü (% 20) ise Erzincan ovasında (1200 m.) bulunmaktadır. Üzümlü, kapladığı alan itibariyle Otlukbeli'den (254 km2.) sonra Erzincan'ın ikinci küçük ilçesi olup, yüzölçümü 410 km2. dir.
 
İlçenin Kuzey sınırı Erzincan Ovası ile Çayırlı ovası arasında su bölümü çizgisi oluşturan dağların zirvelerinden geçirilmiştir. Doğuda Sansa boğazının büyük bir bölümünü sınırları içerisine alan Üzümlü'nün güney sınırı genel olarak Karasu ırmağını takip eder. İlçeyi Erzincan Merkez İlçeden ayıran sınır güneyde Denizdamı köyü ile kuzeyde Esence dağlarının zirvelerinden biri durumundaki Dağınık dağı (3463 m.) arasında çekilen bir hatla belirlenmiş olup, her hangi bir doğal çevre unsuruna dayanmamaktadır.
 ÜZÜMLÜ (5)_810x960
Üzümlü İlçesi idari bakımdan Kuzeyde Çayırlı, doğuda Tercan, güneydoğuda Pülümür (Tunceli) güneyde ve batıda Erzincan Merkez ilçe ile komşudur.
 
Erzincan Ovasını batı-doğu doğrultusunda kat eden Uluslar arası E-80 Karayolu Üzümlü İlçesi topraklarından geçtikten sonra Sansa boğazına girer. İlçenin en büyük yerleşim ünitesi durumundaki Üzümlü şehri, E-80 Karayolunun yaklaşık 5 km. kuzeyinde kurulmuş olup, Erzincan İl merkezine uzaklığı 22 km. dir.
 
Üzümlü İlçesinin suları Karasu (Fırat) nehrinin kolları tarafından (Cimin deresi, Pağnik Çayı, Su deresi ve Değirmen deresi gibi) drene edilmektedir. Aygır gölü dışında doğal oluşumlu gölün bulunmadığı ilçe, kaynaklar ve yer altı suyu potansiyeli bakımından ise nispeten zengin sayılır. Üzümlü ve çevresinde Karasal iklim özellikleri görülmektedir. Ova tabanında stepler, dağlık kesimde ise meşe ağaçlarının ağırlıklı olduğu ormanlar hakim bitki örtüsünü oluşturur.

ÜZÜMLÜ (1)_1280x959
 
Üzümlü İlçesi, Ülkemizin depremsellik riski en yüksek yörelerinden biridir. Türkiye'nin Kuzeyini batı-doğu yönünde kat eden Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) Suşehri havzasından sonra Erzincan Ovasına girmekte ve ovanın kuzey kenarı boyunca ilerlemek suretiyle Üzümlü'nün güneyindeki tepelik sahaya ulaşmaktadır. Muhtemelen birden fazla kırıktan meydana gelen bu fay, daha sonra güneydoğu istikametinde devam ederek Karlıova'ya (Bingöl) doğru uzanmaktadır. Birinci derece deprem bölgesi içerisinde yer alan Üzümlü İlçesi tarih boyunca Erzincan ile birlikte pek çok deprem yaşamıştır. Son 1000 yıllık yörenin yerleşme tarihi içerisinde 19'u yıkıcı olmak üzere 57 kadar büyük deprem meydana gelmiştir. Özellikle 1939 ve 1992 yıllarında meydana gelen depremler Üzümlü ve çevresindeki beşeri hayatı derinden etkilemiştir.
 
İdari Durumu
 

3392 Sayılı Kanunla İlçe olan Üzümlü'de merkez teşkilatının tüm birimleri oluşturulmuştur. İlçe merkezi ile Bayırbağ, Karakaya ve Altınbaşak Beldeleri olmak üzere 4 Belediye teşkilatı vardır. Günümüz itibariyle ilçenin 23 köyü ve bu köylere bağlı 29 mezra olmak üzere merkez dışında 55 yerleşim birimi mevcuttur.
 
İlçede bucak teşkilatı yoktur. Yerleşim yerleri olan köylerin çoğu dağlık bölgededir. Az bir kısmı ovada toplanmıştır. İlçeye en yakın köy 7 km. mesafede bulunan Çadırtepe ve en uzak köy 56 km mesafede bulunan Esenyurt köyümüzdür.
 
Ekonomik yönden yeterli düzeyde bulunmayan İlçe halkı kamu yatırımlarına gerekli işgücü ve maddi yardımda bulunamamaktadır. Halkın gelir seviyesinin düşüklüğü yanında sosyal ve eğitim seviyesinin de genel olarak düşüş oluşu nedeniyle halk katkısı umulan seviyede değildir. Ancak vatandaşların Devlete bağlılıkları en üst seviyede olduğu görülmektedir.
 
Sosyal Durumu
 
Arkeolojik bulgular Üzümlü ve çevresinde yerleşme tarihinin M.Ö. 3000 yılına kadar uzandığını göstermektedir. Yöre Huriler ile başlayıp Türkiye Cumhuriyetine kadar devam eden tarihi süreçte 19 ayrı devlet ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
 
Üzümlü'de şehirsel fonksiyonlar henüz yeterince gelişmemiştir. Bunda Erzincan şehrine yakın olmanın payı büyüktür. Nitekim ilçeye bağlı köyler yanında Üzümlülülerin kendisi dahi şehirsel hizmetlerin önemli bir bölümünü Erzincan'dan karşılamaktadırlar. Yerleşmenin konum ve yol bağlantıları bakımından kendine bağlı köylere sapa düşmesi, gelişmeyi ve şehirleşmeyi güçleştiren önemli faktörlerdendir.
 
Esasen Cimin deresi etrafında kümelenmiş olan yerleşmenin asıl merkezi (Çay, Babacan ve Oruçlu Mahallelerinin kesişim bölgesi) bitişik düzen konutlardan oluşmuş büyük bir kasaba görünümündedir. Ticari işyerleri ve kamu hizmet binaları bu kesimin ortasında yer almaktadır. Son yıllarda açılan yollar ve inşa edilen yeni konutlarla geleneksel mimarinin izlerini taşıyan bu eski doku formu nisbeten değişmeye başlamıştır. Üzümlü'yü E-80 karayoluna bağlayan yaklaşık 5 km. uzunluğundaki ana aksın her iki yanında gelişen yeni ikametgah alanları tam bir şehir görümünündedir.
Birinci derece deprem bölgesi olması nedeniyle İlçe merkezinde son zamanlarda yapılan konutlar teknik şartlara uygun olarak yapılmaya başlanmıştır. Bunun yanında ilçede konut sıkıntısı da yaşanmaktadır.
 
Köylerde köy odası, kahve ve bakkal gibi toplumun sosyal yaşantısını etkileyen faktörler ovada bulunan 5-6 köyün dışındaki köylerde bulunmamaktadır.
 
Sosyal yaşantıyı ekonomik uğraşılarımız olan tarım ve hayvancılık yönlendirmektedir. İlçede elektrik ve telefonsuz olan köyümüz yoktur. İlçe merkezinde su problemi yaşanmamaktadır. Köylerde yeterli içme suyu mevcut ise de çetin kış şartları nedeniyle sürekli tahribat olmaktadır.

CİMİN ÜZÜMÜ 

CİMİN ÜZÜMÜ_718x960

Cimin üzümü, ilçeye adını veren, yöreye has bir ürün çeşididir. İlçede 8 bin 650 dekar üzüm bağında yılda 6 bin ton üzüm üretimi yapılmaktadır. Sofralık çekirdekli üzüm sınıfında olan Cimin üzümü, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Elazığ ve Malatya’nın ardından en çok üzüm yetiştirilen bölgeler sıralamasında üçüncü sırada yerini almaktadır. Kendine has eşsiz mayhoş tadıyla sofralık olarak talep görmekte olan Cimin üzümü’nün şeker oranı çok düşüktür. Bu nedenden dolayı sağlık açısından birçok yararı bulunmaktadır. 2000 yılında Üzümlü Belediyesi’nin Türk Patent Enstitüsü’ne müracaatı ile bu üzüm çeşidi “Cimin Üzümü” ismi ile tescillenerek tescil belgesi almıştır.

ÜZÜMLÜ (2)_1244x960

Hasat döneminde Türkiye’nin birçok bölgesine gönderilen Cimin üzümü, çeşitli dönemlerde Avrupa’ya da ihraç edilmektedir. Erzincan Ovası'na bakan dağların ve tepelerin yamaçlarında ilçeye adını veren üzüm üreticiliği uzun yıllardan beri süregelmektedir. Son yıllarda, erken hasat yapılmasını sağlamak amacıyla ovanın alt kesimlerinde yeni üzüm bağları oluşturulmaktadır. Yeni oluşturulan bağlarda, modern teknolojiye uygun düzenlemeler yapılmakta, damla sulama ile desteklenen asma biçimindeki üzüm bitkilerinin üretilmeye başlandığı gözlenmektedir.

ÜZÜMLÜ SARUCU

üzümlü sarucu_1280x720

İlçede evlerde yaygın üretilen ve çerezlik olarak tüketilen "Erzincan Üzümlü sarucu", Üzümlü Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliğinin başvurusuyla Türk Patent ve Marka Kurumunca bu yıl tescil edildi.
"Üzümlü sarucu", tescilli Cimin üzümünden yapılıyor. Kendine has aroması, ince kabuğu ve buğulu yapısıyla yöreye has sofralık bir üzüm çeşidi olan Cimin üzümünün iri tanelerini seçen yöredeki kadınlar, bıçakla meyveyi çekirdeklerinden ayırıyor.

Güneşte kurumaya bırakılan üzüm taneleri, yörede yetişen iri taneli ve beyaz cevize sarılarak iğneyle tespih tanesi gibi ipe dizildikten sonra kışın tüketilmek üzere tekrar kurumaya bırakılarak saruc haline geline geliyor.


GEZİLECEK YERLER

ALTINTEPE

ÜZÜMLÜ (1)_1280x805

Eski adı Harpuşlu olan tepe, üzerinde yapılan kazıların ardından çıkan altın eserlerle birlikte Altıntepe olarak yeniden adlandırılmıştır. Halen tepenin güney kısmında bulunan gözeler de “Harpuşlu Gözeleri” adını taşımakta ve hem geçmişte hem de bugün su kaynağı olarak kullanılmaktadır. Milattan önceki binli yıllara tekabül eden Urartu medeniyetinin önemli eserlerinden birisi olan Altıntepe’deki kalıntılar insanlık tarihi için büyük önem taşımaktadır. Altıntepe, Erzincan Ovası’na hakim bir tepe üzerinde bulunması sebebiyle hem kervan yollarının hem de bölgenin kontrolü açısından stratejik bir özelliğe sahiptir. Urartular’ın dine dayalı bir devlet yapıları olduğu bilinmektedir. Bu yüzden tepede mabet, depo alanları, prens mezarları, açık hava mabedi ve kabul salonu ile yaşam alanlarına ve tunçtan yapılmış çok sayıda heykel ve sedef kullanılarak elde edilmiş çeşitli eserlere rastlanmıştır.
Tepenin keşfedilişi, 1938 yılında Üzümlü halkının bölgede yaptığı ilk kazılarla tesadüfen ortaya çıkmıştır. Bir prensin mezarının bulunmasının ardından Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığında bir ekip tarafından Türk Tarih Kurumu ve Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü ile başlayan kazı çalışmaları günümüzde de Atatürk Üniversitesi tarafından sürdürülmektedir. Altıntepe 60 metre yükseklikte olup dik bir kaleyi barındırmaktadır. İç içe iki kale duvarı mevcuttur. Dış kalenin kalınlığı 12 metredir. Kale taştan yapılmış olup aralıklarla kuleleri mevcuttur. Altıntepe’de taş işçiliğinin çok güzel örneklerine rastlanmakla birlikte, topraktan yapılmış çeşitli eşyalar, şarap ve erzak konan küpler büyük bir yer tutmaktadır. Ayrıca kale içerisinde taşlardan yapılmış kirli su olukları bulunmaktadır. Altıntepe’de yassı dere taşlarından yapılmış çok sayıda mozaik (fresk) de bulunmaktadır. Fresk duvar resimleri de mevcuttur. Bunlar arasında aslan figürleri önemli yer tutmaktadır. Altıntepe'nin en görkemli eserlerinden birisi de mezarlardır. Mezarlar 60 metrelik tepenin 40. metresinde bulunmaktadır. Bu kısma genel olarak prensler gömülmüştür. Taştan lahitlerin içerisine, ölenlerin kıymetli eşyaları da konmuştur. Mezarlarda altın, gümüş, fildişi eserlerin bulunduğu, ancak ele geçirilemediği sanılmaktadır. Üç ayrı mezar 1938, 1956 ve 1959 yıllarında ortaya çıkarılmıştır. Altıntepe’de bir de açık hava mabedi bulunmaktadır. Mabet, tepede halen mevcut olup çevredeki tepelerden çıkarılmakta olan andezit taşından yapılmıştır.

Tepede mezarlık dışında depo alanları da vardır. Depo, tepenin kuzey kesiminde bulunmakta ve genel olarak erzak konulan küplerden oluşmaktadır. Erzak küplerinin bazılarının üzerinde Hitit hiyeroglifi olarak yazılan kolay okunabilir yazılar tespit edilmiştir. Altıntepe’den çıkan eserler arasında çok sayıda fildişi eser mevcuttur. Bunlardan bazıları; üç adet kartal başlı insan figürü, aslan heykelleri, geyik, kakma işçilikle yapılmış iki insan yüzü, mobilya parçaları ve çeşitli ev eşyalarıdır. Altıntepe Kalesi’nin inşası sırasında çevredeki tepelerden alınan andezit taşlarına, tepenin kuzey batısına yaklaşık 350 metre mesafede bulunan alanda şekil verilmiş, şekil verilen taşlar tekrar tepeye taşınmıştır. Şekil verme neticesinde biriken taş parçaları halen bu alanda varlığını korumaktadır. Altıntepe’nin kuzey kısmında bulunan Üzümlü Belediyesine ait kavaklığın olduğu bölge, “Gölün Çukuru” olarak bilinmektedir. Çukurun oluşma sebebini, tepedeki mezarların gizlenmesi için buradan toprak alınmasına bağlayanlar vardır. Gelen sellerin ve Cimin Deresi’nin suyunun getirdiği erozyon materyallerinin burayı doldurduğu ifade edilmektedir. Yaşı ilerlemiş olanlar bu çukura girildiği zaman tepenin görünmediğini, tamamen kaybolduğunu söylemekte, ancak Üzümlü Çayı'nın taşıdığı topraklarla çukurun tamamen dolduğunu ve bugünkü şeklini aldığı ifade etmektedirler

ÜZÜMLÜ KALESİ

İlçe merkezinin yaklaşık 500 metre doğusunda yüksek bir tepe üzerindedir. Kaleye, tepenin batı yamacında bulunan ve aynı zamanda kaya mezarına da götüren bir antik yoldan ulaşılır. Kalıntılar arasında bir sunak dikkat çeker ve kalenin tarihlendirilmesinde yardımcı bir unsur olarak değerlendirilir. Günümüzde kalenin ana unsuru olan sur duvarı belirgin değildir. Bu da kalenin çok eski dönemlerde terk edildiğini kanıtlar.

AKKOYUNLU CAMİSİ-AKKOYUN SULTAN CAMİSİ

İlçe merkezinde bulunan caminin 3 satırlık kitabesine göre: 1301 yılında İncili oğlu Emir Say tarafından yaptırılmıştır. Caminin ismi nedeniyle Akkoyunlular döneminde yapıldığı düşünülmektedir. Ancak kitabede, Akkoyunlularla açık bir bağlantı yoktur. Akkoyunlular yazılı bu tarihten (1301) yaklaşık 170 yıl sonra burada hüküm sürmüşlerdir. Anılan tarihte burada İlhanlılar vardı. Büyük ihtimalle, İlhanlılar zamanında yapılan mescit, Akkoyunlular zamanında elden geçirilmiş ve adı değiştirilmiştir.

Mescit, büyük Erzincan depreminde yıkılmıştır.
1965 yılında restore edilmiştir. Her türlü süs ve değerden yoksun bir binadır. 1997 yılında düzgün kesme taş malzemeyle yapılmış minaresinin şerefesinde baklava dilimi, gül bezek ve karanfil gibi motiflerle süsleme yapılmıştır. Günümüzde de cami olarak faaliyetini sürdürmektedir.

ŞEYH KARPUZ MAĞARASI

Merkez kale tepesi denen yerdedir. Üzümlü kalesinin yamacındadır.
Burası hakkındaki efsaneye göre: mağarada kış mevsiminde, çevrenin karlı olduğu zamanlarda, yemyeşil dallar arasında bir karpuzun çıktığı görülür. Kış ortasında büyük bir karpuzun yetiştiğine hayret eden halk, buranın ulu bir şahsın türbesi olduğuna inanır. Bundan dolayı, burası halk arasında “Şeyh Karpuz Mağarası” olarak anılır. Bir başka efsaneye göre ise, Rus işgali sırasında, tepeye doğru Rus askerlerinin çıktığı görülür. Bu sırada mağaradan bir el silah sesi duyulur, bundan kaçan Rus askerleri halk tarafından kovulur ve şehir kurtulur. Ancak gerçekte burası, kaleye gidilen, taşlarla düzenlenmiş patika yolla ulaşılan, doğal kayaya oyulmuş bir kaya mezarıdır.

Yaklaşık 30 metre kare büyüklüğündedir. 58 x 128 cm ölçülerindeki dikdörtgen şekilli kapı açıklığının sağ tarafında, 40 x 65 cm ölçülerinde bir niş vardır. Küçük bir giriş bölümünden sonra, 190 x 225 cm ölçülerinde ve yaklaşık 3 metre yükseklikte bir odadan ibaret olan kaya mezarının duvarlarında da iki niş bulunur. Bunlardan küçük olanı 30 x 40 cm ve büyük olanı ise 54 x 60 cm ebatlarındadır. Mezarın içinde çokça kaçak kazı yapılmış ve bolca ortaçağ seramiği ve iskelet parçaları bulunmuştur. Muhtemelen buranın Urartu (MÖ 900-550) yıllarından kalma bir kaya mezarı olduğu düşünülmektedir. Mağaranın içinde taş duvarlarda, çizgiler ve mum koymak için yapılmış oyuklar vardır. Ayrıca mağara içinde bir taştan, ince bir toprak akmaktadır.
Burayı halk ziyaret yeri olarak kabullenmiştir.

HIDIRELLEZ GÖLÜ

Çadırtepe köyünün kuzeyindedir. Bol kaynak suları bulunmaktadır.

BAYIRBAĞ BELDESİNDEKİ KALINTILAR

Manastır Kalıntısı

Beldenin 4 km kuzeybatısında bir manastır kalıntısı vardır. Manastırdan, günümüze yüksek duvarlarla çevrili bir avlu çevresine yerleştirilmiş ve yenilenmiş iki ev ve bir ahır ulaşmıştır. Avlu girişinin solunda, duvara monte edilmiş küçük bir bazalt taş üzerinde, Ermenice bir kitabe yazılıdır. Kilise, küçük boyutlu bir köy mabedi olarak inşa edilmiştir. Yerdeki yuvarlak profilli taşlardan, kemerli bir giriş kapısına sahip olduğu anlaşılır. Yapının cephesinde, üzerine haç işlenmiş taşlar dikkat çeker. Güney bölümde kiliseyle bitişik durumda yarım yuvarlak apsisli bir ek şapel vardır. Apsisin yanında yerden 1.5 metre yükseklikte birer niş bulunur. Güney duvarı ortasında bir mazgal pencere açıklığı vardır. Ancak pencere çerçevesinde taşlar tahrip olmuştur. Kilisenin güneydoğusunda, şapelin yanında bulunan yuvarlık kemerli bir açıklıktan ulaşılan ve doğuya doğru uzanan bir gizli geçit bulunur. Günümüze kalan manastır evleri iki parçadan oluşur. Alt tarafları moloz taştan, üst bölümleri kerpiçten örülmüş duvarlara sahiptir. Evler iki katlıdır. Kilise, ona bağlı şapel ve gizli geçit Ortaçağ’dan, evlerin ise daha yakın tarihten kalmış olacağı değerlendirilmektedir.

Hüseyin Beyzade Ahmet Bey Çeşmesi

Belde camisine bitişiktir. Çeşme gri renkli, düzgün kesme taş malzemeden yapılmıştır. Alınlık kısmındaki beyaz renkli taşa işlenen kitabe, Arap ve Latin harfleriyle yazılmıştır. Osmanlıca olarak yazılmış kitabe, 5 satırdan oluşur. Kitabede yapılış tarihi olarak 1951 ve yaptıran olarak ise Hüseyin Bey Zade Ahmet Bey ismi yazılıdır. Mihrap nişi şeklinde bir nişe sahip olan çeşme günümüzde de kullanılmaktadır. Üst kısımlarını asma dalları ve yaprakları sarmıştır.

Albay Veysel Yanık engelli bireyleri ziyaret etti Albay Veysel Yanık engelli bireyleri ziyaret etti

Konak Çeşmesi

Beldedeki konağın önündedir. Kitabesinde 1801 yılında yapıldığı yazılıdır. Düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilmiş olan çeşmenin iki yandan kademeli başlıklı, birer plasterle sınırlandırılmıştır. Altta dikdörtgen şekilli bir yalak vardır. Daha üstte daha faal durumda bir musluk ile kase koymak için kemerli iki küçük niş bulunur. Kademeli profillerden meydana gelen kornişin üzerinde, içerisinde ay-yıldız motifinin bulunduğu üçgen alınlık görülür. Oldukça sağlam durumdaki çeşmede başkaca süsleme yoktur.
 Bayırbağ Değirmenönü Mesire Alanı
Bayırbağ beldesindedir. Pahnik çayı çevresinde bol ağaçlıklı ve yeşilliği ile zengin bir doğal örtüye sahiptir. Mesire alanının altyapı çalışmalarının büyük kısmı tamamlanmıştır.

KARAKAYA BELDESİNDEKİ KALINTILAR

Karakaya Kalesi ve Kaya Basamakları

Kale, Karakaya beldesine 3 km uzaklıkta, ovadan 400 metre yüksekte, sarp bir kayalık üzerine kurulmuştur. Kalenin doğusunda dar bir vadi bulunmaktadır. Kuzey tarafından gelen çay, kalenin doğusundan geçerek ovaya doğru akar. Kalenin bu kısmı sert ve dik, yalçın doğal kayalardan oluşmuştur. Kalenin batısında 5-7 m uzunluğunda moloz-yontu taşla örülmüş sur duvarı kalıntısı vardır. Ancak bağlantıları tahrip olduğundan, sınırları tam olarak bilinmemektedir. Kalenin kuzeydoğusunda, sarp yamaçtan aşağıdaki suya inen kaya basamakları son derece önemlidir. Basamakların üst bölümünde gerçekleştirilen kaçak kazılarda ortaya çıkarılan toprak, merdivenlerden aşağıya atıldığından, basamaklar günümüzde kullanılmayacak durumdadır. Eskiden beri üzeri örtülü bir gizli su yolu olduğu anlaşılan bu merdivenlerin, kale halkının aşağıdaki çay ve son derece soğuk kaynak suyuna ulaşmasını sağlayan gizli bir ulaşıma hizmet ettiği düşünülmektedir. Hemen bunun güneyinde, ana kaya yontularak başka bir patika yol oluşturulmuştur. Gizli yoldaki basamakların sayısı 45’dir. Son üç basamak, toprak altında kalmıştır. Basamakların yüksekliği 30 cm, genişliği 110-190 cm, kalınlığı ise 25-50 cm arasında değişir.

Karakaya kalesinin konumu savunmaya son derece elverişlidir. Ancak kaleyi ve basamakları kimlerin ve hangi tarihte yaptıkları bilinmemektedir. Kalenin biraz aşağısındaki Urartu Göletleri, Altıntepe’ye yakınlığı, savunmaya elverişli konumu, ana kayaya yapılan taş işçiliği ile kalenin ve merdivenlerin Urartu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Kilise Kalıntısı

Karakaya Beldesinin kurulduğu yamaçta, üst mahallede, bahçeler içindedir. Dıştan dışa 3 x 6.40 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı, küçük bir şapeldir. Şapelin sadece apsis bölümü ile kuzey duvarı günümüze kadar sağlam gelmiştir. Diğer bölümlerinin duvarlarının üst kısımları yıkılmıştır. Burası geçmişte “Keleriç” olarak nitelendirilen yerde oturan azınlıkların ibadeti için kullanılmıştır.

Hacı Nutullah Camisi

Karakaya beldesindedir. Yaklaşık 200 yıllık camidir. Cami, Hacı Nutullah Efendi tarafından yaptırılmıştır. Ancak 1992 yılındaki depremde hasar gören cami, tamamen yenilenmiştir ve bu yüzden orjinalliğini kaybetmiştir. Halk arasında, caminin önceden, değerli ahşap süslemelere sahip olduğu söylenmektedir. Eski caminin, ahşap destekli ve çatılı olduğu: caminin çevresinde bugünde bulunan üç parçaya bölünmüş ahşap direk ve başlıklardan anlaşılmaktadır. Caminin önünde küçük bir mezarlık vardır. Buraya halk arasında “Şeyh Mezarlığı” denir. Ancak burada özellikle mezar ve mezar taşına rastlanmamıştır. Mezarlıkta, yörenin yetiştirdiği alimlerden Abdurrahman Efendi’nin mezarı bulunur. Mezarlığın kuzeybatı köşesinde ise, Karakaya’nın yetiştirdiği alimlerden Pir-i Sami Hazretlerinin ders okuttuğu bir oda vardır. Ocak başlarındaki dolap süslemelerinin orijinal özelliklerini muhafaza eden bu oda, günümüzde yenilenmiş durumdadır. Günümüzde de cami kullanılmaya devam ediliyor.  

Karakaya Çermik Mesire Alanı

Karakaya beldesindedir. Soğuk suları, yeşilliği ve yerden kaynayan kaynarca adı verilen şifalı suları ile doğal güzelliğe sahiptir. Çermikte alabalık yetiştirme göletleri de vardır. Her yıl 20 Mayıs tarihinde, Kaynarca şenlikleri düzenlenmektedir.

Yörede daha sayamadığımız o kadar özellikler mevcut ki. Erzincan’a yolunuz düşerse özellikle Üzüm hasat zamanında uğramanızı ve dalından kopartıp bu meyveyi tulum peyniriyle tatmanızı da ayrıca şiddetle tavsiye ederiz. 

Editör: Merve Kiraz