Emniyet Teşkilatımız ve Sivil Toplum Örgütleri her yıl, ülkemizde işlenen suç oranlarını ayrıntıları ile birlikte çıkararak suç raporu yayınlıyorlar.
Açıklanan raporlar her geçen yılı aratır nitelikte… Suç işleme sayılarındaki artış hızının böyle devam ediyor olması toplumdaki güven duygusunun zedelenmesinden öte vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Aile içi şiddet, boşanma oranlarındaki akıl almaz artış, aile ve toplum dinamiklerini ve değerlerini tahrip ediyor.

            Yıllar önce bu sorunların hep eğitimsizlik ve okuma oranlarının düşük olmasından kaynaklandığı belirtilerek sebep sonuç ilişkisi olarak teşhis konuldu.

Suç işleyen insanların hep kültür seviyesi düşük, eğitimsiz, cahil insanlar olduğu ifade edildi. Çocuklarımızı okutalım, hele kız çocuklarını, aman sakın ihmal etmeyin, ihmale gelmez. Bütün sıkıntıların, bütün açmazların temeli eğitimsizliktir.
Bu ifadelere yanlış demek mümkün mü? Tabi ki, doğru derken iç geçirmiyor değiliz. Zira bütün insanlık tarafından kabul gören ifadeler bunlar…
Meselenin derununa indiğimizde karşımıza çıkan tablo, bu ifadenin yetersiz olduğunda hepimizi mutabık kılıyor.
           Ülkemizde okuma- yazma oranı % 90’ ların çok çok üzerinde…

 Ancak suç oranlarında azalma olmamıştır. Ülkenin her tarafında yeni okullar, Üniversiteler açılmış, okuma-yazma oranı arttıkça, suç oranında da ürkütücü bir artış olmuştur.

Hele bir de buna Vatanımızın, bayrağımızın birliğine dirliğine kastedenlerin, başlarındanaşağı bomba yağdıranların eğitim ve tahsil görmüş, apoletli ve kravatlı eşkıyalar olduğu gerçeği de eklenecek olur ise,buna paralel olarak cezaevleri hem sayı hem kapasite olarak artmış, cezaevlerine düşenler de eskisi gibi cahil ve eğitimsiz değiller. Lise ve Üniversite mezunu mahkûmların oranı küçümsenmeyecek seviyede… Hele kadın hükümlülerin % 30- 35 den fazlasının lise veya üniversite mezunu olduğu ifade edilince ürkmemek elde değil.
Peki, ama bu nasıl oldu?
Okul sayısını artırdık, öğretmen sayısını artırdık, okuma-yazma oranını artırdık, cezaevlerinin boşalacağını hayal ederken, trilyonlar harcayarak eğittiğimiz çocuklarımız suçlular ordusuna dahil oldu.
Tıp, tarih, tarım teknikleri, fizik, kimya, coğrafya, matematik, müzik, turizm, felsefe, memeliler, sürüngenler v.s. hep öğrettik, hiç ihmal etmedik. Hititleri, Etileri, Grekleri öğretirken acaba kendi tarihimizi, kul hakkını, vatan sevgisini, insanı sevmeyi, vefayı, iyiliği, sadakati, helal- haram mülahazasını, dürüstlüğü, anne baba kavramını, merhamet gibi nitelikli değerler olan hüsn-i ahlakı pas mı geçtik, ihmal mi ettik dersiniz?

Ya da bu değerleri sadece anlattık, ilimsiz bilimin topal olacağını söyledik ancak topallamaya devam ettiğimiz ve söylediğimizi yaşamadığımız ve iyi bir model olmadığımız veya olamadığımız için,  nesil de bizi ciddiye mi almadı?

Eğitim-Öğretimi sadece seküler dünya ölçeğinde değerlendirerek gök kubbenin altında yaşadığımız devasa bir dünyanın aslında medrese-i âlem olduğu gerçeğini pas geçerek tefekkür ve tezekküre yabancı kalıp yaşadığımız dünyayı yaşanmaz hale biz mi getirdik?
Yoksa ayrıştırma, dünün masumunu bugün zalimlik safına mı soktu. Suçlular ordusunun askerleri ruh dünyası paramparça olan insanlardan mı türedi?
Her şeyi anlamlı kılan bakış açısı, düşünce ve yaklaşım tarzı değil midir? Mahiyeti kestirilmeden yapılan ihmaller iç içe halkalar halinde büyüdü genişledi, toplum için huzursuzluk kaynağı oldu.
Nitelikli değerler aileden başlayarak eğitim yuvasında pekiştirilir ise, duygu ve düşünce farklılıkları zenginlik olarak kabul görür, ortak sevince yönlendirilecek bir ortamın oluşmasına ve birçok sorunun çözümlenmesine yardımcı olur.
Hayatın çok mübarek, yaşama sevincinin çok a’la bir değer olduğunu insanımızın aklına ve gönlüne nakşedebilmeyi başarır, toplumu açık bir toplum haline dönüştürebilir isek, polisiye tedbirlere gerek kalmayacaktır.
Eğitim- Öğretim olgusu sorgulanırken bu değerler pas geçilir ise, o takdirde eğitim- öğretim salt bir mekanizmaya dönüşür ki, insanı bir obje veya bir eşya olarak ele almaktan başka bir şeye yaramaz. Sorunların temelinde de bu yatar aslında.
Teşhiste yanlışlık çok karmaşık, çok(kompleks) bir mesele… Söylediğiniz, teklif ettiğiniz şey çok güzel olabilir ama adam mide ülseri ise perişan olur.
Evet, cahil soracak, bilen cevaplayacak, cahil yanılacak, bilen düzeltecek. Biri olacak ki, öteki de vücut bulsun onun aynasında…
Aksi halde, düşünce kılığına girmiş samimiyetsizlikler ve istismarlar, din adına ortaya çıkan softalar kendi emellerini gerçekleştirmek için kitleleri peşinden sürükler ve nihayetinde insanların birbiriyle olan bağını(rabıtasını) koparır atar.
Netice de medenileştikçe hoyratlaşan, eğitim seviyesi yükseldikçe cahilleşen bir toplumun ayak sesleri mi bunlar demekten insan kendisini alamıyor.

Sebepleri görmek istemiyor isek, şikâyet etmeye de hakkımız yoktur.

Velhasıl, Cahil olmaktansa şu Medrese-i âlemde, ölmek ondan yeğdir.

Vesselam.