Anadolu’nun en eski tanrıçalarından Kybele, doğa, dağlar ve doğurganlığın kudretli sembolüydü. Frigler ona “Matar Kubileya” derdi. Her yıl 15-28 Mart arasında yapılan gizemli ritüeller, hem baharın gelişini hem de doğanın ölümüyle kışın gelişi anlatan alegorik bir döngüyü simgeliyordu. Ancak bu kutlamalar basit bir bahar festivali değil, kan, acı ve mistik bir dönüşüm seremonisiydi.
24 Mart’ta müzik eşliğinde transa geçen rahipler (gallus), kendilerini bıçaklayarak ve kamçılayarak tanrıçaya adanır, erkeklik organlarını keserek Attis’le birleşmeye çalışırlardı. 25 Mart’ta ise Attis’in yeniden doğuşu, büyük bir sevinçle kutlanırdı.
Kybele kültünün en kutsal sembollerinden biri ise Sivrihisar yakınlarındaki Pessinus kentinde bulunan kara göktaşıydı. Frigler bu taşı tanrıçanın yeryüzündeki bedenleşmiş hali olarak görüyordu. MÖ 3. yüzyılda Hannibal tehdidi karşısında kahinler, Roma’nın bu taştan medet umması gerektiğini söyledi. Pessinus’tan Roma’ya getirilen kara taş, büyük bir törenle tapınağa yerleştirildi. Ve gerçekten de Romalılar kısa süre sonra Hannibal’a karşı zafer kazandı.
Ancak zamanla Kybele’nin coşkulu ve kontrolsüz kültü, Roma’nın katı düzen diniyle çatıştı. Buna rağmen kara taş, her dönemde kutsallığını korudu.
Bu hikâye, sadece bir tanrıçanın değil, insanlık tarihindeki en mistik inançlardan birinin izlerini taşıyor.





