Bugün neredeyse her mutfakta bulunan mikrodalga fırınlar, aslında savaş teknolojisinin bir yan ürünü olarak tamamen kazara keşfedildi. Hikaye, 1940’lı yılların başında, İkinci Dünya Savaşı sırasında radar sistemleri üzerinde çalışan Amerikalı mühendis Percy Spencer’ın laboratuvarında geçiyor.
Spencer, o dönemde Raytheon şirketinde radar teknolojileri geliştiren bir ekipte görev alıyordu. Bir gün, yüksek frekansta mikrodalga üreten magnetron isimli bir cihazla çalışırken fark ettiği bir durum, tarihin akışını değiştirdi. Cebinde taşıdığı çikolata aniden erimişti.
Bu sıradışı olay karşısında şaşkına dönen Spencer, durumu araştırmaya başladı. Çikolatanın erimesine mikrodalgaların neden olduğunu fark etti. Bu keşif, gıda maddelerinin mikrodalga enerjisiyle ısıtılabileceğini gösteriyordu. Meraklı mühendis, bu yöntemin farklı yiyeceklerde nasıl işe yaradığını test etti. Mısır tanelerini patlattı, yumurta pişirdi… Sonuçlar umut vericiydi.
Kısa sürede, bu teknolojiyi pratik bir mutfak cihazına dönüştürmek için çalışmalar başladı. 1945 yılında ilk ticari mikrodalga fırın üretildi. Gerçi bu ilk modeller günümüzdekilerden oldukça farklıydı. Neredeyse bir buzdolabı büyüklüğündeydi ve fiyatları oldukça yüksekti. Ancak zamanla küçüldü, ucuzladı ve milyonlarca evin vazgeçilmez cihazlarından biri haline geldi.
Bugün mikrodalga fırınlar sayesinde yemekler dakikalar içinde ısıtılıyor, donmuş gıdalar çözülüyor, hatta bazı tarifler sadece bu cihazlar kullanılarak hazırlanabiliyor. Oysa bu büyük kolaylık, aslında bir cebin içinde eriyen çikolatanın ardından gelen merak ve gözlem sayesinde hayatımıza girdi.
Percy Spencer'ın basit bir rastlantıyı fırsata dönüştürmesi, bilimsel merakın ne denli değerli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.





