Pasifik Okyanusu’nun etrafını çepeçevre saran, volkanik ve sismik açıdan dünyanın en aktif bölgelerinden biri olan Pasifik Ateş Çemberi, bilim insanlarının ve afet uzmanlarının yıllardır yakından takip ettiği bir tehlike kuşağı olarak dikkat çekiyor.
Bu devasa jeolojik yapı, Japonya’dan Yeni Zelanda’ya, Güney Amerika’nın batı kıyılarından Kuzey Amerika’ya kadar uzanıyor. Adeta gezegenin "kırılgan kuşağı" olarak nitelendirilen bu bölgede, yer kabuğunun derinliklerindeki hareketlilik hiç durmuyor. Volkanik patlamalar ve depremler, bölgenin doğal bir parçası hâline gelmiş durumda.
Depremlerin %90’ı Bu Kuşakta Meydana Geliyor
Bilimsel verilere göre, dünyadaki büyük depremlerin yaklaşık yüzde 90’ı bu bölgede gerçekleşiyor. Bunun başlıca nedeni ise Pasifik Ateş Çemberi'nin, çok sayıda tektonik plakanın kesişim noktasında yer alması. Bu plakalar arasındaki sürtünme ve hareketlilik, yeryüzünün en yıkıcı doğa olaylarının fitilini ateşliyor.
Tarihe Geçen Felaket: 1960 Şili Depremi
22 Mayıs 1960 tarihinde, Pasifik Ateş Çemberi üzerinde yer alan Şili'de meydana gelen 9.5 büyüklüğündeki deprem, bugüne kadar kaydedilen en güçlü sarsıntı olarak tarih kitaplarına geçti. Binlerce insanın yaşamını yitirdiği ve yüz binlercesinin evsiz kaldığı bu afet, sadece Güney Amerika'yı değil, Pasifik çevresindeki tüm ülkeleri etkiledi.
Şili açıklarında meydana gelen bu yıkıcı deprem, sadece yer sarsıntılarıyla değil, dev tsunamilerle de bölgeyi vurdu. Dalgalar, Japonya’dan Hawaii’ye kadar uzandı ve kıtalararası bir felaketin boyutlarını gözler önüne serdi.
Bilim İnsanları Uyarıyor: Hazırlıklı Olunmalı
Uzmanlar, bu kuşakta yaşayan ülkelerin sürekli tetikte olması gerektiğini vurguluyor. Japonya, Endonezya, Filipinler, Şili ve ABD'nin batı kıyıları gibi yüksek riskli bölgelerde, erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi ve toplumların afet bilinciyle eğitilmesi büyük önem taşıyor.
Pasifik Ateş Çemberi'nin aktif doğası, dünyanın gelecekte de büyük sarsıntılar yaşamaya devam edeceğinin güçlü bir işareti. Bu nedenle, sadece bölge ülkelerinin değil, küresel toplumun da bu riskleri ciddiyetle ele alması gerekiyor.





