Doğu Anadolu’nun kalbinde yer alan Erzincan’da, sokak aralarından yükselen çekiç sesleri, yüzlerce yıllık bir geleneğin hâlâ canlı olduğunu fısıldıyor. Bakırcılık, bu kadim şehirde sadece bir zanaat değil; aynı zamanda kültürel bir miras, bir yaşam biçimi.
Erzincan’ın atölyelerinde sabahın erken saatlerinde başlayan mesai, gün boyu süren titiz bir emeğe sahne oluyor. Usta ellerde şekillenen kızıl bakır, ateşin sıcaklığı ve çekiç darbeleriyle adeta yeniden doğuyor. Her bir motif, her bir oyma; geçmişin izlerini bugüne taşıyan sessiz birer tanık gibi parlıyor.
Ustalar, yalnızca metal işlemekle kalmıyor; aynı zamanda şehrin tarihini, kültürünü ve estetik anlayışını da yeni nesillere aktarıyor. Özellikle bakır tabak, cezve ve süs eşyalarında görülen ince işçilik, Erzincan’ın bakırcılıktaki ustalığını gözler önüne seriyor.
Yüzyıllardır süregelen bu sanat, bugün de modern tasarımlarla harmanlanarak hem yerel halkın hem de turistlerin ilgisini çekmeye devam ediyor. UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Miras listesine aday gösterilen Erzincan bakırcılığı, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de sesi olma yolunda ilerliyor.
Erzincanlı bakırcı ustası Hüseyin Yılmaz, “Her çekiç darbesinde atalarımdan kalan bir nefesi hissediyorum. Bu sadece bir meslek değil, bir miras,” sözleriyle mesleğin ruhunu özetliyor.
Bugün Erzincan sokaklarında yankılanan çekiç sesleri, bir medeniyetin zarafetini, sabrını ve estetiğini zamana karşı haykırıyor. Bakırcılığın ışıltısında, bir şehrin belleği parıldıyor.





