Her yörenin kendine özgü, nesilden nesile aktarılan sözlü uyarıları ve yasakları vardır. Özellikle çocuk yetiştirme konusunda büyüklerin kullandığı bu cümleler, bir yandan çocukları korumayı hedeflerken, diğer yandan da onlara yaşamla ilgili kültürel kodları aşılar. Erzincan da bu zengin folklorik mirası taşıyan şehirlerden biri. Bir zamanlar çocuklar için adeta "kural kitabı" niteliği taşıyan bu ifadeler, günümüzde unutulmaya yüz tutsa da, bazı hafızalardaki yerini koruyor.

İyi Saatlerde Olsunlar ve Mühürlenen Yerler

Akşam hava karardığında sokakta oynamaya devam eden çocuklar için kullanılan "yerler mühürlendi, haydi eve" cümlesi, adeta büyülü bir uyarı niteliğindeydi. Bu ifade, sadece çocukları eve çağırmakla kalmıyor, aynı zamanda akşam vakti dışarıda kalmanın gizemli ve belirsiz risklerini de ima ediyordu.

Geceleri çöp dökmek ya da sıcak su dökmek gibi eylemler de benzer şekilde yasaklanırdı. Halk arasında "iyi saatte olsunlar" olarak bilinen cinlere rastlamamak için geceleri dışarı çöp dökülmezdi. Ayrıca "cinlere zarar verilir de o da insana zarar verir" düşüncesiyle kullanılmış sıcak su, hemen lavaboya ya da toprağa dökülmez bekletilip soğutulduktan sonra dökülürdü.

Bir diğer önemli uyarı ise "gece kapı eşiğinden geçilmez" cümlesiydi. Bu inanışla, akşam saatlerinde ortaya çıktığına inanılan gizemli varlıklardan ev halkı korunmaya çalışılırdı.

Davranışları Şekillendiren Yasaklar

Erzincan'ın bu kendine has uyarıları, çocukların gündelik davranışlarını da şekillendirirdi. Örneğin;

  • "Kahve içme, kararırsın.": Bu söz, kahvenin rengiyle çocukların ten rengi arasında kurulan hayali bir bağla, kahve içme alışkanlığını engellemek için kullanılırdı.

  • "Islık çalma, şeytanı çağırırsın.": Islık çalmak, boş iş olduğu ve şeytanın da boş işleri sevmesi sebebiyle ıslık çalanın yanına geleceği inancıyla yasaklanırdı.

  • "Çok sakız çiğneme, geveze olursun.": Bu sözle, laubali bir şekilde sakız çiğnemenin doğru olmadığı anlatılır ayrıca aşırı konuşkanlığın olumsuz bir özellik olduğu, sessiz ve ağırbaşlı olmanın daha değerli olduğu mesajı verilirdi.

  • "Parmaklarını çıtlatma, şeytan tesbihi.": Bu uyarıyla, parmak eklemlerinden çıkan sesin rahatsız edici bir eylem olduğu, eklemlere zarar verileceği korkusu ve yine boş insan işi olarak olumsuz bir anlam taşıdığı vurgulanırdı.

  • "Çappik çalma, şeytanları başımıza toplama.": (Çappik çalmak: alkışlamak) Bu ifade, hem çocukların çıkardığı gürültüyü engellemek hem de çocukların büyüklere saygı duyup onları rahatsız etmemeleri için kullanılırdı.

Bunların yanı sıra, bebeklerin aynaya baktırılmaması "gözleri şaşı olur" ve geceleri tırnak kesilmemesi gibi inançlar da yaygındı. Geceleri tırnak kesmeme geleneğinin altında yatan asıl neden ise, elektrik olmadığı dönemlerde etrafa sıçrayan tırnak parçalarının kaybolmasını önlemek ve hijyen sağlamaktı. Tuvalet gibi "kirli" kabul edilen yerlere girmeden önce "destur" denmesi de iki amaca hizmet ederdi: hem tuvalette birinin olup olmadığını anlamak hem de bilinmeyen varlıklardan korunmak.

Bu uyarı ve yasaklama cümleleri, sadece birer söz olmaktan öte, toplumsal değerlerin, inançların ve endişelerin bir yansımasıydı. Çocuklar bu cümlelerle büyürken, aynı zamanda kendi kültürlerinin bir parçası haline geliyorlardı.


Siz hangi uyarılarla büyütüldünüz? Kendi yörenizdeki benzer yasaklama cümleleri nelerdi? Yorumlarınızı bekliyoruz!

Muhabir: Sümeyra İÇER