KÜLTÜR-SANAT

Giza’nın Kayıp Kraliçesi ve Altın Tahtın Sırrı

Kraliçe Hetepheres’in Giza’da bulunan altın kaplamalı tahtı, Eski Mısır’ın en büyük arkeolojik bilmecelerinden birini yeniden gündeme taşıyor. Göz alıcı hazinelerin arasından kaybolan mumya hâlâ nerede?

Abone Ol

Giza Platosu’nun kumları, binlerce yıl sonra bile şaşırtmaya devam ediyor. Bu kez sahneye çıkan, Firavun Snefru’nun eşi ve Büyük Piramit’in inşacısı Khufu’nun annesi Kraliçe Hetepheres. MÖ 2551–2528 yıllarına tarihlenen, Eski Krallık’ın 4. Hanedanlığı’na ait altın kaplamalı tahtı, hem kraliyet sanatının doruk noktasını gözler önüne seriyor hem de ardında çözülememiş bir gizem bırakıyor.

Altın Kaplı Bir Güç Sembolü

Hetepheres’in tahtı ilk bakışta sade bir mobilya gibi görünse de, Mısır kraliyet estetiğinin adeta bir manifestosu. Ahşap iskeletin üzerine titizlikle kaplanmış altın varak, dönemin ustalığını ve kraliyet gücünün ihtişamını yansıtıyor. Tasarımındaki zarafet, kraliçenin hem politik hem de kültürel önemine işaret eden yüksek bir sanat anlayışının ürünü.

G 7000 X: Tarihi Değiştiren Mezar

Arkeologlar, Giza’da Khufu Piramidi’nin yakınındaki G 7000 X mezarında karşılarına çıkan manzara karşısında hayrete düşmüştü. Kraliçeye öbür dünyada eşlik etmek üzere hazırlanmış mobilyalar, mücevherler ve ritüel objeler, Eski Krallık kraliyet ritüellerinin en zengin örneklerinden birini oluşturuyordu.
Ancak bu ihtişamlı mezarın ortasında, bir bilmece duruyordu: Kraliçe’nin mumyası yoktu.

Kayıp Mumyadan Kalan Soru İşaretleri

Lahit açıldığında içerisi boştaydı. Kraliçe’nin cesedinin nereye götürüldüğü, ilk mezarın neden değiştirilmiş olabileceği ve bu gizemin Büyük Piramit’in inşacılarıyla nasıl bağlantılı olduğu hâlâ bilinmiyor. Bazı araştırmacılar, mezarın gizlice taşınmış olabileceğini öne sürerken; diğerleri, Hetepheres’in aslında başka bir kraliyet yapısında defnedilmiş olabileceğini savunuyor.

Mısırbilimin En Çarpıcı Anlarından Biri

Hetepheres’in tahtı ve mezar hazineleri, yalnızca bir kraliçenin ihtişamını değil, Eski Krallık’ın siyasi ve ruhani yapısını da gözler önüne seriyor. Arkeoloji dünyasının bu keşfi, Giza Platosu’nun hâlâ anlatacak çok hikâyesi olduğunu hatırlatıyor.