Antik Peru’da yaşamış olan İnkalar, yalnızca astronomi ve mühendislik alanlarında değil, aynı zamanda tıpta da büyük bir gelişmişlik düzeyine ulaşmıştı. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, kafatası trepanasyonu olarak bilinen cerrahi müdahalelerdir. Bu teknik, özellikle kafa travmaları sonrası uygulanan bir tür beyin ameliyatıydı.

Arkeolojik buluntular, İnkaların milattan sonra 5. yüzyıldan itibaren bu yöntemi kullandığını ve ilerleyen yüzyıllarda tekniği büyük ölçüde geliştirdiğini gösteriyor. 2008 yılında yapılan bir çalışmada, 11 farklı bölgeden toplanan 411 kafatası incelendi. Bunlardan 66’sında, cerrahi olarak açılmış ve iyileşme izleri taşıyan trepanasyon delikleri bulundu.

Modern cerrahi karşılaştırmalarla dikkat çeken bu operasyonlar, bugün kraniyotomi olarak bilinen beyin cerrahilerine benzerlik gösteriyor. Özellikle kafa travması, kan pıhtıları veya anevrizma gibi durumların tedavisi için kullanılan bu tekniklerin binlerce yıl önce başarıyla uygulanmış olması bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı.

Araştırmalar, trepanasyon işlemlerinin büyük ölçüde genç erkeklerde uygulandığını ortaya koyuyor. Bunun nedeni, söz konusu bireylerin savaş sırasında yaralanan askerler olması olarak değerlendiriliyor. Ancak kadınlara ait trepanasyonlu kafataslarının bulunması, işlemin yalnızca savaş yaralanmalarıyla sınırlı kalmadığını, epilepsi ya da kronik enfeksiyon gibi başka sağlık sorunlarının tedavisi için de yapılmış olabileceğini düşündürüyor.

Cerrahi uygulamalarda dikkat çeken bir başka unsur ise işlemlerin oldukça hassas bir şekilde gerçekleştirilmiş olması. Cerrahlar, genellikle kafatasının orta veya sol tarafında dairesel bir kazıma yöntemiyle kemiği açarak operasyonu gerçekleştiriyorlardı. Bu bölgenin seçilmesinin, düşmanın sağdan saldırması olasılığına karşı bir strateji olduğu tahmin ediliyor.

Bir vakada, tam yedi ayrı trepanasyon deliği bulunan bir kafatası bulundu. Bu bireyin, birçok kez bu tür bir operasyondan sağ çıkmayı başarmış olması, İnka cerrahlarının ne denli yetkin olduğunu gözler önüne seriyor. Üstelik modern anestezi ya da antibiyotiklerin bulunmadığı bir dönemde yapılan bu ameliyatlarda, doğal bitkilerle sağlanan ağrı kesici ve antiseptik yöntemler dikkat çekiyor.

Coca yaprağı, mısır birası ve yabani tütün gibi bitkilerle hastaların ağrıları azaltılırken; balzam ve saponin içeren bitkilerle antiseptik etki sağlanıyordu. Bu uygulamalar, sadece cerrahi değil aynı zamanda farmakoloji alanında da bilgi birikimi olduğunu gösteriyor.

İnka uygarlığının beyin ameliyatları üzerindeki bu başarıları, eski medeniyetlerin sadece ritüel veya büyüsel amaçlarla değil, bilimsel bilgiye dayalı olarak da tıp uygulamaları geliştirdiğini ortaya koyuyor.

Muhabir: Merve Kiraz